ÂMİL'DE (ZEKÂT MEMURUNDA) ARANAN VASIFLAR

873 İmam-ı Serahsi (rh.a) zekâtın farziyetini izah ederken "Allahû Teâla (cc): "Onların (Mü'minlerin)  mallarından sadaka al ki, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onların (hasenatını) bereketlendirmiş olasın" (Et Tevbe Sûresi: 103) hükmünü beyan etmektedir. Ayrıca bu konuda sünnet de sabit olmuştur"(38) buyurmaktadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in Hz. Muaz b. Cebel'i (ra) Yemen'e gönderirken: "Ey Muaz!.. Sen zekâtı müslümanların zenginlerinden al ve onların (Müslümanların) fakirlerine ver"(39) buyurduğu da bilinmektedir. Hanefi fûkahası nası şer'i delilleri esas alarak; "Zekât toplama hakkı "Ulû'lemr'e" aittir. Öyle ise bu hakkı; hiç kimsenin, iptal etmeye yetkisi yoktur"(40) hükmünde ittifak etmiştir. Esasen Resûl-i Ekrem (sav), Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) dönemlerinde; hem zahirî hem de batınî malların zekâtları, "Âmiller" kanalı ile toplanılmıştır. Hz. Osman (ra); bâtınî malların (Gizlenebilen, para, altın, gümüş vs.) zekâtını sahipleri tarafından ödenmesi hususundaki kararını halka şu hutbesiyle açıklıyor; Saib b. Yezid (ra) diyor ki; Osman b. Affan (ra)'ın minbere çıkarak şöyle dediğini duydum: " Bu ay, zekât verme ayıdır. Kimin üzerinde zekât borcu varsa, borcunu ödesin". Bu şekilde batınî malların zekâtını sahiplerinin emrine bırakmış, ondan sonra da bu durum devam etmiştir.(41) Resûl-i Ekrem (sav)'in âmilleri şunlardır: Hz. Ömer, Hz. Abdullah İbn-i Mesûd, Hz. Muaz b. Cebel, Hz. Ebû Cehm b. Huzeyfe, Hz. Ukbe b. Amir, Hz. Kays b. Sabit, Hz. Ukbe b. Samit, Hz. Bureyde b. Husayb, Hz. Ubhad b. Beşr El Eşheli, Hz. Rafii b. Mekis, Hz. Büsr b. Süfyan El Ka'bi, Hz. Muhacir b. Ebi Ümeyye, Hz. Ziyad b. Lebid, Hz. Malik b. Nüveyre, Hz. Zeberkan b. Bedr, Hz. Kays b. Âsım ve Hz. A'lâ b. Hadremi!..

 874 Hz. Enes b. Malik (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Beni Temim kabilesinden bir adam Resûl-i Ekrem (sav)'e gelerek: " Ya Resûlullah!.. Zekâtı senin gönderdiğin memura verdiğim zaman, Allah'a ve Resûlüne karşı mes'uliyetten kurtulur muyum?" diye sordu. Resûl-i Ekrem (sav): " Evet, zekâtı benim gönderdiğim memura ödediğin zaman kurtulur, beraat edersin. Ödediğin zekâtın mükafatı sana, (Eğer değiştirirse) günahı da, değiştirene aittir"(42) Cevabını verdi. Feteva-ı Hindiyye'de:"Âmil, açık olan malların zekâtını aldığı gibi, tüccarın yanında bulunan gizli malların da zekâtlarını alır. Kafi'de de böyledir. Âmil'in; hür, mü'min olması ve haşimi olmaması şarttır. Gaye'den naklen Bahru'r Raik'te de böyledir"(43) hükmü kayıtlıdır. Darû'l İslâm'da; bir mükellef "Âmil'i" beklemeden zahiri mallarının zekâtını vermiş olsa; "Ben zekâtımı şehirdeki fakirlere verdim" diye yemin etse dahi, tekrar zekât alınır. Birinci vermiş olduğu "Sadaka" olur; ikinci verdiği (Âmil'e ödediği) Zekâttır"(44) Ancak batınî (görünürde olmayan, para, altın ve gümüş vs. gibi) mallarda, mükellefin sözü tasdik edilir.

 875 Âmil; aynı zamanda gayr-i müslimlerden (Zimmilerden) "Cizye'yi" de, tahsil etme durumundadır.(45) Mü'minlerin Ulû'lemr'ine karşı ayaklanan âsî ve bağyi'ler bir memur tayin ederek; müslümanlardan zekât toplamış olsalar, "Ulû'lemr" onlardan ikinci defa zekât alır.(46) Zira âsî ve Bağyi'lerin, zekât toplama hakları yoktur, bu "Velâyet'le" ilgili bir husustur. Müslümanların; "Ulû'lemr'e" karşı ayaklanan asi ve bağyilere "Zekât"larını vermiş olmaları, kendi kusurlarıdır. Ancak asi ve bağyilerin; çok güçlü olma durumlarında hüküm değişir.(47)

 876 Ulû'lemr'in görevlendirdiği kimse (Âmil veya Âşir) "Harbi'lerle" de muhatabtır. Darû'l Harb'te ikamet eden müslümanlardan; ne kadar vergi alınıyorsa, Darû'l İslâm'a ticaret niyetiyle gelen Harbi'den de o kadar alınır.(48) Sözleri tasdik edilebilecek hallerde, mü'minlerle, zimmiler arasında fark yoktur. Ancak Harbi'nin hiçbir sözüne güvenilemez. Darû'l İslâm'da ikamet eden gayr-i müslimler (Zimmiler), İslâm fıkhına tabi oldukları için, Harbilerden üstündürler.

geovisit();