‘İnsanları cehenneme sürükleyen yalnızca dilleridir’

Allah Resulü'nün Muaz bin Cebel'in sorusuna cevabı:İnsanların sıcaktan bunaldığı, hurma ağaçlarının altında istirahata çekildiği bir mevsimde Allah Resulü ve arkadaşları Bizans İmparatorluğu ile savaşmak amacıyla Tebük yollarındaydı. Sıcaklık gittikçe artıyor, düşman bir türlü ortaya çıkmıyor, yolculuk her geçen saat daha da zorlaşıyordu. Kur'an-ı Kerim o günleri zorluk zamanı olarak isimlendirmişti.

Sıcaklık artık tahammül edilmez bir boyuta varınca Ashab-ı Kiram kendilerini korumak maksadıyla etrafa dağıldı. Genç sahabi Muaz bin Cebel arkadaşlarını seyrederken Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi gördü. Resul-i Ekrem yalnızdı. Koştu hemen Efendimiz'in yanına geldi ve bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirerek şu soruyu sordu:

"Ya Resûlullah! Beni cennete girdirecek, cehennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber ver."

Allah Resulü, Muaz bin Cebel'in bu istediğine şöyle cevap verdi: "Çok büyük bir şey istiyorsun. Ancak bu, Allah'ın kolay kıldığı kişi için pek kolaydır; Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah'a kulluk edersin. Namazı dosdoğru kılarsın. Zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutarsın. Gücün yeter, imkân bulabilirsen haccedersin."

Efendimiz Muaz'a İslam'ın temel esaslarına bağlı kalmasını tavsiye etti. Zira cennete girmek bu esaslara bağlı kalmakla mümkündür.
'Resulullah, hayrın kapılarını haber veriyor'

Bir süre sonra Efendimiz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şimdi sana hayır kapılarını haber vereyim mi? Oruç kalkandır. Sadaka, suyun ateşi söndürmesi gibi günahın azabını söndürür. Kişinin gece yarısı kıldığı namaz da günahı söndürür."

Cennete ulaşmanın yolu nefisle mücadele etmekten geçiyordu. Nefsiyle savaşan bir müminin en büyük silahı ise oruçtu. Gaflete kapılarak işlediğimiz pek çok günahımız vardı ve bu günahlar cehennem azabı olarak karşımıza çıkacaktı. Bizi yakacak olan ateşi söndürebilmemiz için sevdiklerimizden infak etmemiz, fakirleri, kimsesizleri gözetmemiz ve herkes sıcak yatağında uyurken kalkıp namaz kılmamız, gözyaşlarımızla günahlarımızdan tevbe etmemiz gerekiyordu. Bundan sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem "Korkuyla ve umutla Rablerine kulluk ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez" [Secde sûresi 16, 17] ayetini okudu. Daha sonra Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?"

Muaz bin Cebel'de: "Haber verin Ey Allah'ın Resulü" deyince: "İşin başı İslâm, direği namaz, zirvesi cihaddır" buyurdu.

İşin başı İslam'dı. Cennete girmenin ilk ve en önemli şartı Müslüman olmaktı. İslam binasını ise namaz ayakta tutuyordu. Efendimiz aleyhisselam 'namazı olmayan bir dinde hayır yoktur' buyurmuştu. Cihad ise Allahın dinini yüceltmek için bir müminin yapabileceği her şeydi. Hiçbir amel cihad ile mukayese edilemezdi. (bkz. Tevbe suresi 19. Ayet)

İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen şey...

Efendimiz daha sonra: "Bu anlattıklarımın hepsini tutan, onların devamına ve olgunlaşmasına sebep olan şey nedir söyleyeyim mi?" diye sordu.

Muaz bin Cebel de: "Evet, söyleyin Ya Resûlullah, deyince Peygamberimiz dilini tuttu ve: 'Şunu koru' buyurdu.

Muaz: "Ya Resûlullah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? Diye sorunca Allah Resulü şöyle buyurdu: "Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!" [Tirmizi]

İnsanı cehenneme götüren şey ağzına gelen her şeyi söylemesi, çenesine sahip olmayışıydı. Allah'a ve ahiret gününe iman edenler ya hayırlı bir söz söylerler ya da konuşmazlardı. Ancak müminler kurtulmuştu ve o müminler boş şeylerle ilgilenmezler, gereksiz şeylerle ilgilenmeyi ve bunları konuşmayı imani bir eksiklik olarak görürlerdi.