DELİLLERİN TEARUZU VEYA MUHTELİF HADİSLER

Soru: "Afganistan'daki iç savaş her Müslümanı üzmektedir. Okul arkadaşlarımız ile konuyu müzakere ederken; bir kardeşimiz, Peygamberimiz (sav)'in, 'İki Müslüman birbirine kılıç çektiği zaman, öldüren de öldürülen de cehennemdedir' buyurduğunu söyledi. Bu hadis-i şerifin kaynağını da gösterdi. (...) Bazı kardeşlerimiz ise; hadislerin Kur'an-ı Kerim ile test edilmesi gerektiğini söylediler. Kur'an-ı Kerim'de yer alan, 'Eğer Müslümanlardan iki taife birbirlerine savaş açarlarsa, hemen aralarını bulunuz. Şayet biri diğerine tecavüze devam ederse, Allah'ın emrine dönünceye kadar o mütecavizlerle savaşın' (Hucurat Suresi: 9) ayeti ile bu hadisi test ettiler. Test sonucunda, hadisin mevzu olduğuna karar verdiler. (...) Müslümanlar birbirlerine silah çekebilirler mi? Bununla ilgili hadis-i şerif sahih midir? Sahih ise, sahabe arasında cereyan eden Cemel ve Sıffin savaşlarını nasıl açıklayabiliriz? İslam fıkhında, meşru müdafaanın hükmü nedir? Tecavüze uğrayan kimse, mütecavizi öldürürse cehennemlik mi olur?"

CEVAP: Önce usul üzerinde duralım. Müctehid imamların "tearuzu'l edille" (delillerin tearuzu), muhaddislerin "muhtelifu'l hadis" diye isimlendirdiği konu, fıkıh ve hadis usulünün önemli bir meselesidir. İmam-ı Şafii (rh.a), "Bir yönden de olsa, ikisiyle birden amel etmek imkanı bulunduğu müddetçe, hadisler arasında ihtilaf olduğu söylenemez. Asıl muhtelif; bir hadisin helal, diğer hadisin haram kıldığı için birini terk etmedikçe diğeriyle amel etmek imkanı bulunmayan hadislere denir"(1) diyerek, meselenin inceliğini ortaya koymuştur. Sebeb-i vürudu ve ravileri bilinmeden, hadis-i şeriflerin üzerinde fikir yürütmemekte zaruret vardır. İbn-i Hacer, "Sahih bir hadisin, kendisi gibi sahih bir hadise, aralarında zorlamaksızın cem ve te'lif edilemiyecek şekilde tearuz etmesine muhtelifu'l hadis denilir"(2) tarifini yapmıştır. Meşhur hadisler arasında bile, "muhtelifu'l hadis" durumunda olan ve sebeb-i vürudu bilinmeden açıklanamayacak hadisler vardır. İmam Ebu Cafer Et-Tahavi, "Şerhu Ma'ani'l Asar" isimli eserinde; fıkhi meselelerde müctehid imamlar arasında ihtilafa vesile olan hadisleri zikretmekte ve sonunda kendi tercihini belirtmektedir. Yine "Müşkilu'l Asar" isimli eserinde, delillerin tearuzunu konu edinmiştir. Müctehid seviyesinde ilme sahip olmayan kimselerin, doğrudan doğruya Kur'an-ı Kerim'den ve Resul-i Ekrem (sav)'in sünnetinden hüküm çıkarmaları mümkün değildir. Bu kimselerin, zaruret sebebiyle, müctehid imamların şer'i delillerden çıkardıkları hükümlerle amel etmesi vaciptir. Mektubunuzda da itiraf ettiğiniz gibi; bu inceliğe riayet edilmediği için, fuzuli tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu girişten sonra meseleye geçebiliriz. Hanefi fukahası; cana, mala, dine, ırza ve namusa karşı yapılan haksız tecavüzlere karşı, meşru müdafaa hakkının bulunduğunda ittifak etmiştir.(3) Zira Resul-i Ekrem (sav)'in, "Kim malını korumak uğruna öldürülürse şehiddir. Kim Allah'ın dinine yardım ve onu muhafaza uğruna öldürülürse şehiddir. Kim canını müdafaa uğruna öldürülürse şehiddir ve kim ehlini (karısını, ırzını) korumak uğruna öldürülürse şehiddir" (4) buyurduğu malumdur. Meşru müdafaa hakkının ortaya çıkabilmesi için bazı şartlar vardır. Birincisi: Haksız tecavüz bulunmalı ve bu tecavüzü başka yolla defetme imkanı olmamalıdır. İkincisi: Meşru müdafaa, tecavüzün sınırlarını aşmamalı ve zulme sebeb olmamalıdır. Üçüncüsü: Meşru müdafaa anında, tecavüz devam ediyor olmalıdır. Resul-i Ekrem (sav)'in, kavga sırasında meydana gelen bir hadisede diyete hükmetmediği bilinmektedir. Şöyle ki; kavga sırasında birisi, diğerinin elini ısırır. Eli ısırılan şahıs, kurtulabilmek için şiddetle çekerken, ısıranın ön iki dişi kırılmıştır. Resul-i Ekrem (sav) bu hadisede, meşru müdafaayı dikkate alarak, diyete hükmetmemiştir.(5) Zira başka türlü elini kurtarma imkanı yoktur. Şimdi, "İki Müslüman birbirine kılıç çektiği zaman, öldüren de öldürülen de cehennemdedir" hadis-i şerifine geçebiliriz. Bu, iki köy veya mahalle arasında ortaya çıkan kavgada asabiyet, hamiyet ve dünya için öldürme veya öldürülmeye hamledilmiştir.(6) Meşru müdafaa ile bir ilgisi yoktur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Bir Müslüman, (canına, dinine, malına ve ırzına karşı) haksız bir tecavüzle karşılaşırsa, rükünlerine ve şartlarına riayet ederek meşru müdafaa hakkını kullanabilir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam-ı Şafii-Er Risale-Kahire: 1979 (2 Bsm), Sh: 342, Madde: 925. (2) İbn-i Hacer-Nüzhatu'n Nazar Şerhi Nuhbeti'l Fiker-Kahire: 1970, Sh: 78. (3) İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Beyrut: ty, C: 24, Sh: 37; ayrıca Şerhu Damad-İst: 1316, C: 2, Sh: 623-624. (4) Sünen-i Tirmizi-İst: 1401, C: 4, Sh: 28, K. Diyet: 22. (5) Sahih-i Buhari-İst: 1401, C: 3, Sh:4l; ayrıca Sahih-i Müslim-C: 2, Sh: 1301, K. Kasame: 4; Sünen-i Ebu Davud-C: 4, Sh: 708, K. Diyet: 24. (6) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst: 1983, C: 9, Sh: 102