İSLÂMİ MÜCADELE, NEFSİN KEYFİYETİ VE SABIR

Soru: "Türkiye'de, İslam fıkhını irtica, Müslümanları mürteci ilan eden medya patronlarının yaygaraları gündemdedir. İmam-Hatip liselerinin orta kısımlarını kapatan, Kur'an kurslarını felç eden ve camileri devletleştiren zihniyet, siyasal İslam adını verdiği bir tehlike ile savaşmaktadır. Hatta yönetime talip olan Müslümanları, PKK'dan daha tehlikeli görmektedirler.(...) Son birkaç yıldır, değişik bahanelerle Müslümanlar tutuklanmakta ve cezalandırılmaktadırlar. Bazı Müslümanlar, "Başımıza gelen bu musibetler, sünnete uygun bir hayat yaşamadığımız içindir" gibi yorumların arkasına sığınıp, zalimlerin fiillerini görmemezlikten gelmektedirler.(...) Kur'an-ı Kerim'deki kıssalardan öğrendiğimize göre; en çok musibetle karşılaşan kimseler, peygamberlerdir. Onların, İslam'ı yaşayamadığını iddia edemiyeceğimize göre, uğradıkları bu musibetleri nasıl açıklayabiliriz? (...) Günümüzde, nefisle cihadı öne çıkaran tasavvufi eğilim yaygındır. Kur'an-ı Kerim'de nefis; ruh ve can manasına kullanılmış ve "Her nefis ölümü tadacaktır" buyurulmuştur. İnsan kendi canıyla mücadele edebilir mi? Eğer heva ile mücadele farz ise, hevalarını ilahlaştıran zalimlere karşı direnmemiz gerekmez mi?"

CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. Hevasına muhalefet edip, Allahu Teala (cc)'ya teslim olan ve İslam fıkhına göre amel eden bir kimsenin, ateşi avuçlamaktan daha zor vazifeleri vardır. Hz. Adem (as)'den itibaren devam eden tevhid mücadelesinin mahiyeti bunun en güzel delilidir. Resul-i Ekrem (sav)'in: "İnsanların en çok sıkıntıya uğrayanları peygamberlerdir. Sonra, ameli salih olan kimseler gelirler. Kişi, dinine göre belalarla imtihan edilir. Eğer selabet-i diniyesi varsa, belası daha da artırılır. Eğer dininde (imanında) zayıflık varsa, ona göre belası da azalır"(1) buyurmuş ve Müslümanlara, her türlü imtihana hazır olmalarını hatırlatmıştır. Bir Müslüman için, iki önemli tehlike vardır. Birincisi: Dünyada ebedi kalacakmış gibi davranmaktır. İkincisi: hevasının arzularına göre hareket etmektir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Ümmetim için en çok korktuğum şeylerden biri tul-i emel, (hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılmak) diğeri ise hevaya tabi olmaktır"(2) hadis-i şerifi, bunun en güzel delilidir. Bu iki hastalık tedavi edilemediği müddetçe, sıhhatli bir İslami hareket ortaya çıkamaz. Nefisle mücadele meselesine gelince: Yeryüzünde Allahu Teala (cc)'nın halifesi olan insanoğlunun hem üstün meziyetleri, hem de garip zaafları vardır. Kur'an-ı Kerim'de ruh dünyamızı ifade eden kavramlardan birisi de, "nefs" kavramıdır. Kelime olarak, bir şeyin zatı ve kendisi olan nefs; İslami ıstılahta, değişik duyguları ifade için de kullanılır. İnsanın emmarelik vasfını haiz olan nefsi, her isteğinin yerine getirilmesini arzu eder. Ayrıca, diğer insanların kendisine muhtaç olmasından zevk alır. Bu sebeble nefs-i emmare ile mücadele edilmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim'de, İsrailoğullarına hitaben, "Hemen yaradanınıza tevbe edip, nefislerinizi öldürünüz" (El- Bakara Suresi: 54) emri verilmiştir. Buradaki "Faktulu enfusekum" hükmü; 'Canınıza kıyarak, topluca intihar ediniz' manasına değildir. Kur'an-ı Kerim'de, nefsin meşru sınırlarını zorlayan arzuları, "heva" olarak isimlendirilmiştir. Hakkı ve hukuku inkar edip, nefs-i emmarenin şehvetlerine tabi olmaya "heva" denilir.(3) Hevaya tabi olmak; insanın adaletten uzaklaşmasına, amellerinde zulüm ve bağy etmesine sebeb olur.(4) İnsanoğlunun hevasından kaynaklanan şehvetleri, değişik musibetlerin kaynağını teşkil ederler. Şehvetlere karşı mücadele, sabır ve müsabereyi gündeme getirir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Sabır, imanın yarısıdır"(5) buyurduğu sabittir. Sabır, aynı zamanda insanoğluna mahsus bir fiildir. İmam-ı Gazali, "Bil ki, sabretmek insanın özelliklerindendir. Sabır, ne hayvanlar, ne melekler hakkında düşünülemez"(6) diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir. Lugatta sabır; "musibetlerin ve zorlukların taarruzu anında kendini tutmak ve dayanmak" manasınadır. Sabır; her insan için lüzumlu olmakla beraber, Müslümanlar için elzemdir. Müslümanların münkere meyleden nefs-i emmarelerine karşı mücadele vermeleri zaruridir. Nefs-i emmarenin, hayvani şehvetlerden zevk aldığı sabittir. Hak ile batılı birbirine karıştıran ve hevasına tabi olan insanlar, İslami bir hayat yaşayamazlar. Dolayısıyla nefs-i emmare ile mücadele etmek, hafife alınabilecek bir gayret değildir. Müslümanların mücahede ve müsabere hususunda titiz olmaları zaruridir. Müsabere; Müslümanların birbirleri ile münasebetlerinde, ister-istemez, ortaya çıkabilen ihtilaflara sabretmeleridir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) Sünen-i İbn-i Mace-İst: 1401, C: 2, Sh: 1334-1335, K. Fiten: 23; Ayrıca Sünen-i Darimi-İst: 1401, Sh: 724, K. Rikak. (2) El Acluni-Keşfü'l-Hafa-Beyrut: 1351, C: I, Sh: 28. (3) Ragıp El Isfahani-El Müfredat-İst: l986, Sh: 548. (4) İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkami'l Kur'an-Kahire: 1967, C: 5, Sh: 412. (5) İmam-ı Suyuti-Camiu's Sagir-Beyrut: ty, C: 2, Sh: 49. (6) İmam Fahrüddin-i Razi-Mefatihu'l Gayb -Ankara:1989, C: 4, Sh: 86