KIBLE EHLİ KİMDİR?

Soru: "İslam'ı öğrenmeye ve öğrendiklerimle amel etmeye gayret ediyorum. (...) Akaid kitaplarında; 'Kıble ehlinin tekfiri caiz değildir' hükmü yer almaktadır. Fakat kıble ehlinden kasdın ne olduğu hususunda, farklı görüşler vardır. (...) Öğrenmek istediğimiz husus şudur: İtikadda ehl-i sünnet ve'l cemaatten ayrılan bütün fırkalara ehl-i kıble diyebilir miyiz? Dinde inanılması zaruri olan ahkamı reddeden bir kimse, kıble ehli olma vasfını koruyabilir mi? Şüphe sebebiyle sünneti reddeden kimseleri tekfir etmek mümkün müdür?"


CEVAP: Emaneti muhafaza etmeye karar veren her mükellefin, hevasına muhalefet etmesi ve İslam'a teslim olması zaruridir. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Hakiki mücahid, nefsinin hevasına karşı mücadele eden kimsedir"(1) buyurduğu ve Müslümanları ikaz ettiği malumdur. Bu tesbitten sonra; "İtikadda ehl-i sünnet ve'l cemaatten ayrılan bütün fırkalara ehl-i kıble diyebilir miyiz?" şeklindeki sualinize geçebiliriz. Ehl-i sünnet ve'l cemaat, Resul-i Ekrem (sav)'in ve sahabesinin yolunu takip edenlerin bir vasfıdır. Veraset yoluyla, babadan oğula geçen bir imtiyaz değildir. Molla Hüsrev, "Ehl-i ehva; kelam kitaplarında zikredildiğine göre, inançları ehl-i sünnetin inançlarına uymayan ehl-i kıbledir. Bunlar: Cebriyye, Kaderiyye, Rafiziler, Hariciler, Muattıla ve Müşebbihe fırkalarıdır. Bunların tamamı yetmiş iki fırka olur. Bize göre bunların şahidliği kabul edilir"(2) diyerek, meseleyi izah etmiştir. Ehl-i sünnet ve'l cemaat yolundan ayrılan kimseler; dinde inanılması zaruri olan hususları inkar etmedikleri müddetçe, kıble ehli olma özelliğini korurlar. Resul-i Ekrem (sav)'in, "Kim bizim kıldığımız namazı kılarsa, bizim kıblemize yönelirse, kestiğimizi yerse, işte Allah ve Resulü'nün zimmetinde bulunan Müslüman budur. Allah'ın zimmetini bozmayın" hadis-i şerifi'ni esas alan müctehid imamlar, "Kıble ehlinin tekfiri caiz değildir"(3) hükmünde ittifak etmiştir. Dürri'l Muhtar'da, "Bid'at, Peygamber (sav)'den malum ve meşhur olan şeyin aksine itikad etmektir. Fakat bu inat sebebiyle değil, bir nevi şüphe iledir. Bizim kıblemize dönenlerden hiçbiri bid'at sebebiyle tekfir edilemez. (...) Çünkü bu yaptıkları bir tevil ve şüphe neticesidir. Tekfir edilmemelerinin delili, şahitliklerinin kabul edilmesidir"(4) hükmü kayıtlıdır. Şüphe sebebiyle sünneti reddeden kimseleri tekfir etmek doğru değildir. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) Sünen-i Tirmizi- İst.: 1401 C: 4, Sh: 165 Had. No: 1621 K.Cihad: 2. (2) Molla Hüsrev- Düreri'l Hükkam- İst.: 1307 C: 2, Sh: 376. (3) İmam-ı Azam- Fıkh-ı Ekber (Aliyyü'l Kari Şerhi)- İst.: 1981 Sh: 424 vd. (4) İbn-i Abidin- A.g.e.: C: 2, Sh: 409