ŞİRKET HUKUKU VE VEKALET ÜCRETİ

Soru: "Birbirinin hemşehrisi olan sekiz Müslüman bir araya gelerek, bir anonim şirket kuruyorlar. İçlerinden birisi tecrübeli olduğu için, diğerlerine: "Sermaye sizden, emek benden olsun. Size vekaleten şirketi yöneteyim. Zarar edersek, siz karşılayın. Kar edersek, aramızda eşit olarak paylaşalım" teklifinde bulunuyor. Teklifi kabul eden diğer yedi kişi sermaye koyuyorlar.(...) Aradan iki yıl geçtikten sonra, ortaklardan birisi: "İslam'a göre yaptığımız ortaklığın hükmü nedir? Sermaye koymayan birisi, şirketin karına niçin ortak oluyor. Ona hem maaş veriyoruz, hem kara ortak ediyoruz. Bu caiz midir?" suallerini soruyor. (...) Ortaklar kurdukları şirketin, İslam'a göre ne şirketi olduğunda anlaşamıyorlar. Bazıları bunun müdarebe olabileceğini söylüyor. Bazıları da şirket-i inan olduğunda ısrar ediyor. Neticede ihtilafa düşüyorlar. (...) Bu ihtilaf nasıl çözülebilir? Sermaye koymayan, fakat alışverişi fiilen yürüten kimsenin vekil olduğu söylenebilir mi? Eğer vekaleten bu işi yaptığı kabul edilirse, sadece maaş verilmesi mi gerekir? Kuruluş esnasındaki anlaşmayı dikkate alınarak; karın sekizde birini ücret olarak vermek doğru olur mu?"

CEVAP: Önce bir hususa işaret edelim. İmam Burhanüddin Ez Zernuci: "Hangi durumda olursa olsun, bulunduğu halde meydana gelen işlerle ilgili bilgileri elde etmek her Müslüman'a farzdır"(1) diyerek, genel bir tesbitte bulunmuştur. Aradan iki yıl geçtikten sonra, ortaklardan birisinin "İslam'a göre yaptığımız ortaklığın hükmü nedir? Sermaye koymayan birisi, şirketin karına niçin ortak oluyor. Ona hem maaş veriyoruz, hem kara ortak ediyoruz. Bu caiz midir?" suallerini sorduğuna göre, mahiyeti meçhul bir ortaklık gündemdedir. Bazı ortakların müdarebe, bazılarının ise şirket-i inan'da ısrar etmeleri meseleye yabancı olmadıklarını göstermektedir. Fakat üzerlerine farz-ı ayn olan ilmi ihmal ettikleri için zaafa düşmüşlerdir. Yedi kişinin sermaye, birisinin ise emeğini koyarak başlattıkları ticari ortaklık "Şirket-i inan" vasfına haiz değildir. Zira hususi veya umumi bir alanda ticaret yapmak niyetiyle; iki veya daha fazla şahsın muayyen bir sermaye koymaları, karı anlaştıkları şekilde paylaşmaları, zararı ise sermaye oranlarına göre karşılamayı taahhüd etmeleri şartı ile kurdukları şirkete, "Şirket-i İnan" denilir. Peygamberimiz efendimiz (sav) bu şirkette "karın ortakların anlaşmasına göre, zararın ise sermaye nisbetine göre taksim edileceğini" beyan etmiştir. (2) Ortaklığın gündeme girdiği anda; taraflar sermaye ve emek unsurları dikkate alarak, müdarebe sözleşmesi yapabilirlerdi. Zira müdarebe: bir taraftan sermaye, diğer taraftan sa'y ve amel olmak üzere bir nevi şirkettir (3) Müdarebe sözleşmesi yapılsaydı, karın taksiminde de herhangi bir ihtilaf sözkonusu olmazdı. Bu genel izahtan sonra "sermaye koymayan, fakat alış-verişi fiilen yürüten kimsenin vekil olduğu söylenebilir mi? sualinize geçebiliriz. Vekalet veya tevkil (vekil kılma), işi başkasına havale etmektir.(4) İslami ıstılahta "Bir kimsenin, başka bir kimseyi kendi yerine koymasına ve yapacağı işleri belirlemesine vekalet denilir"(5) tarifi esas alınmıştır. İslam uleması "Bir kimsenin, kendisinin anlaşma yapması caiz olan her hususta, bir başkasını vekil tayin etmesi sahihtir. Çünkü insan bazı hallerde, bizzat kendisi yapma gücüne haiz olmayabilir. Bu gibi durumlarda ehil olan bir kimseyi, vekil tayin ederek ihtiyacını giderir"(6) hükmünde ittifak etmiştir. Şimdi "Eğer vekaleten bu işi yaptığı kabul edilirse, sadece maaş verilmesi mi gerekir? Kuruluş esnasındaki anlaşmayı dikkate alınarak; karın sekizde birini ücret olarak vermek doğru olur mu?" suallerinize geçelim. Vekaletin rüknü, kendisi ile vekaletin sabit olduğu hususi sözlerdir. Sermaye koyan yedi Müslüman, diğerinin kendilerini temsilen (vekaleten) şirketi yönetmesine razı olmuşlardır. İstihsanen vekilin, bunu kabul etmesi sıhhatinin şartlarından değildir. Susmasını ve fiilen o işi yapmasını, kabul olarak değerlendirmek mümkündür. (7) Üç yıldır bu şekilde ticaret yapıldığına göre, vekalet hukuku geçerlidir. Vekil yaptığı iş karşılığında müvekkilden ücret talebinde bulunabilir. Bu gibi hallerde vekil, ecir (ücretli kimse) durumuna geçer. (8) Elde edilen karın sekizde birini vekalet ücreti olarak verilmesinde herhangi bir mahzur yoktur. Fakat bu ücretin (taraflar arasında) karşılıklı rıza tesbit edilmesi zaruridir. Bahsettiğiniz sekiz kişinin ihtilaflarını, sulh yoluyla çözmelerinde fayda vardır. Meselenin özü budur. Birbirimize dua edelim.

(1) İmam Burhaneddin Ez Zernuci-Ta'limü'l Müteallim-İst.: 1980 Sh: 9. (2) ibn-i Hümam-Fethu'l Kadir-Beyrut: 1315 C: 5 Sh: 21, Ayrıca Şeyh Nizamüddin ve Heyet-Feteva-ı Hindiyye-Beyrut: 1400 C: 2 Sh: 320 (3) Ali Himmet Berki-Mecelle-iAhkamı Adliyye-İst.: 1979 Sh: 290 Madde:1404. (4) Molla Hüsrev-Düreri'l Hükkam-İst.: 1307 C: 2 Sh: 282. (5) İmam-ı Kasani-El Bedaiu's Senai-Beyrut: 1974 C: 6 Sh: 19. (6) İmam-ı Serahsi-El Mebsut-Beyrut: ty C: 19 Sh: 3, Ayrıca İmam-ı Merginani- A.g.e. C: 3 Sh: 136, İmam-ı Kasani- A. g. e. C: 6 Sh: 20. (7) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- A. g. e. C:3 Sh: 567. (8) Ömer Nasuhi Bilmen-Hukuki İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu-İst.: 1976 C: 6 Sh: 328 Madde: 53-54