Öşür

Öşrün farziyyeti; kitap, sünnet ve icmâ-i ümmetle sabit bulunmaktadır. Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır:
"Ey iman edenler, (Hak yolunda) infaakı (harcamayı) kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarınızdan yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek âdî, bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin. Bilin ki şüphesiz Allah herşeyden müstağnidir, asıl hamde lâyık olan O'dur." "Çardaklı ve çardaksız cennet (gibi üzüm) bağ (larını), meyveleri ve tadları çeşitli hurmaları, mezrûâtı, zeytinleri, narları -birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde- yaratıp yetiştiren O'dur (Allah'tır). Herbiri mahsul verdiği zaman mahsulünden yeyin. Devşirildiği ve toplandığı gün de hakkını (sadakasını) verin. İsraf etmeyin. Çünkü O (Allah) İsraf edenleri sevmez."
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır.
"Semâ (yağmur suları)nın, nehir ve çeşme (gibi akar) suların tarla (için) deki kaynağın suladığı (araziden çıkan) şey (ler) de (tam) öşür; (dolaba koşulan) hayvanlarla sulanan (yerden elde edilen) şeylerde ise yarım öşür (1/20) vardır"
Muâz b. Cebel (r.a.) demiştir ki: "Allah'ın Resulü, beni Yemen'e (vali olarak) göndermiş ve bana, yağmurla ve (tarladaki) kaynakla sulanan toprak (malların) dan (tam) öşür; dolap ile sulanandan ise yarım öşür (zekât) almamı emretti."
Öşrün farz olmasındaki şartlar ikidir; Ehliyet ve mahalliyet.
Ehliyet: Arazi sahibinin Müslüman olması ve öşrün farz olduğunu bilmesi demektir. Diğer zekât mallarında olduğu üzere, arazi sahibinin akıllı olması, erkek veya kadınlık çağma ulaşması, öşrün vücubunda şart değildir. Çünkü öşr, sırf ibadet olmayıp, bir bakıma toprağın vergisi durumundadır. Bu sebeple, imam (devlet reisi) tarafından, gerektiğinde, cebren alınabileceği gibi, miras olarak vârislere intikal etmiş mallardan da alınır. Bu cümleden olarak ifade etmek isteriz ki mahsulün sahibi, fakir de olsa, mecnun veya çocuk da olsa onun arazisinden çıkacak mahsulden öşür verilmesi gerekir.
Mahalliyet: İşlenen toprağın öşür arazisinden olması demektir. Öşür arazisinden olmayan bir yerden meselâ arazi-i harâciyeden öşür vermek gerekmez.
Öşür vergisinde nisap olup olmadığı hususunda, Hanefî mezhebi imamları farklı içtihadlarla bulunmuşlardır. İmam-ı Âzam'a göre, çıkan mahsul az veya çok olsun; sebze ve meyve gibi yaş mahsullerden olsun; yahut arpa, buğday, susam ve yulaf gibi kuru mahsullerden bulunsun; öşrünün verilmesi gerekmektedir. Ebû Hanife Hazretleri, bu araziden çıkan mahsulde bir yıl durma şartı da aramamıştır.
İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, hüküm daha değişiktir. Şöyle ki:
a) Çıkan mahsulün en az beş vesak = 998,4 kg. (takriben bir ton) olması;
b) Bir yıl dayanabilecek mahsullerden olması.
İmameyn'e göre, beş vesak miktarını bulmayan ve -bu miktarı bulsa bile- bir yıl dayanmayacak mahsullerden öşür alınmaz. Sahih olan hüküm, İmam-ı Âzam'ın kavlidir (İbni Âbidin, c. 2, s. 67)
Öşrün verilmesinin vacip olduğu zaman, Ebû Hanife Hazretleri'ne göre, ekinlerin çıktığı ve meyvelerin belirdiği vakittir. Şayet bir kimse, öşrünü ödemekte acele etse duruma bakılır. Eğer tarlaya tohum saçmadan önce vermek isterse, bu caiz değildir. Tohum attıktan ve ekinler yeşerdikten sonra vermek istese caiz olur. Tohumu attıktan sonra ve fakat henüz bitmeden önce vermek dilese, caiz olmayacağına dair bir hüküm mevcut değildir. Meyvelerde vaktinden önce öşür verilmek istense, meyveler tomurcuktan sonra verilecek olursa caiz görülmektedir.
Öşür verilmedikçe çıkan bir mahsulden yemek helâl olmaz. Meğer ki çok az birşey olsun. Şayet yenilecek olursa tazmini gerekmektedir.
Öşürle ilgili bazı mes'elelere gelince, bu hususta birçok hükümler vardır. Ancak, bunlardan ehemmiyet derecesi önde olanlardan birkaçını ifade etmek isteriz.
Bir kimse, öşür arazisini, ekilmiş halde iken satacak olsa veya sadece ekinini satmak istese bakılır; şayet ekinler kemâle ulaşmış ise, mahsulün öşrünü satan kimsenin ödemesi gerekir. Fakat, henüz mahsul yetişmemiş ise, alan kimse ekini bozmaz ve yetişeceği zamana kadar beklerse, öşrü müşterinin vermesi icap eder.
Öşür arazisinde çıkan mahsul; sel, yangın ve benzeri birşeyle tamamen helak olsa öşür sakıt olur. Şayet bir miktarı helak olsa, geri kalan mahsulün öşrünü vermek gerekir. Eğer mahsul, arazi sahibinin eliyle zarara uğratılacak olursa, öşrünü tazmin etmesi lâzım gelir.
Haraç arazisinin dışında kalan yerlerde elde edilen baldan öşür vermek gerekir. Velev ki o bal, halkın umumunun istifadesine bırakılmış dağlarda hasıl olmuş bulunsun.
Memlûk olmayan ve umumun faydalanması için bırakılmış dağlardaki ağaçlardan toplanan her çeşit meyveden öşür vermek vacip olur.
Kamış, kuru ot, urgan imal edilen kendir, çam ve çınar ağacına öşür vermek gerekmez. Ancak, bir kimse arazisini fidanlık haline getirir veya kavak dikerse, söküp sattığı sırada fidanın; kesip satacağı zaman kavağın da öşrünü vermek gerekir.
Öşür arazisinde yetişip gelişen ağaca ve ağaçtan çıkarılan sakız, reçine ve katrana öşür vermek vacip olmaz. Fakat, çam fıstığına öşür vermek lâzım gelir.
Evlerin bahçelerindeki ağaçların meyvelerinden öşür vermek vacip olmaz. Velev ki o ev, öşür arazisi üzerine yapılmış bulunsun.
Din kardeşlerimizin birçoğu, öşür hususunda gafil bulunmaktadır. Bu yazılarımızla maşeri vicdana ışık tutabilmiş isek, vazifesini yapmış insanların huzurunu duyacağız.
1204 - Soru: Öşür hakkında gerek ayet gerekse hadis-i şeriflerden gerekli bilgiyi öğrendikten sonra şöyle bir durum karşımıza çıkıyor. Fetva kitaplarında öşür onda bir, sulama (para ile) olunca 20'de bir veriliyor. Her hususta olduğu gibi memleketimizde fındık mahsulü yetiştirildiğinden ve fındığın masrafı daha fazla olduğundan; şu durumlar kafamıza takılmaktadır:
a) Fındığın dibinin kazılması
b) Tırpan edilmiş olması
c) Tımar edilişi
d) Üç çeşit gübre verilmesi
e) Toplanması için işçiye verilen ücret
f) Makine ile harman yapılması
g) Gelir vergisinin ödenmesi
Bunlar hep para ile yapıldığından masrafı yükselmektedir. Bu durum karşısında fındığın öşrünü de onda bir üzerinden mi vereceğiz? Sizden cevabını bekliyoruz.
Önce şu ciheti ifade edeyim ki, gerek gübrenin atılması, gerekse dibinin kazılması ve sair hizmetler, daha fazla mahsul almanın âmili bulunduğu için yapılmaktadır. Gübre atıyorsunuz, ama -lutf-i ilâhi ile- daha fazlasını alıyorsunuz. Attığınız zaman aldığınız mahsulün fazla olduğu tecrübeyle sabit bulunduğu için bu zahmetlere katlanılmakta ve bu masrafları -severek- ihtiyar etmektesiniz.
İkinci olarak, şu cihete işaret etmek isterim. Sulama para ile yapılmakta ise çıkan fındık mahsulünden yirmide bir (1/20) üzerinden vereceksiniz.
Üçüncü olarak sorunuzun cevabını noktalamak isterim. Öşür verilen arazide ne tohum hesabı ne de amele masrafları dikkate alınır. (Ö.Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslâmiye ve Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu, c. 2 s. 555, madde: 47)
Arazi, arz kelimesinin cami (çoğul) sigası olup "yerler, mahaller" mânâsında kullanılmaktadır. Öşür de onda bir (1/10) mânâsına gelmektedir. "Arazi-i öşriyye" ise öşür vergisine tabi olan yerler; tarla, bağ ve bahçeler demektir.
Istılahi bakımdan arazi-i öşriyye, "Bir memleketin, Müslümanlar tarafından fethini takiben, harbe katılan mücahitlere veya diğer Müslümanlara mülk olmak üzere paylaştırılan arazi"dir.
Bu arazi kime verilmiş ise onun mülkü olup, bu yerden elde edilen mahsullerden öşür verilmesi gerekir.
Mülkiyet yollarından biriyle, gerek devletten gerekse şahıslardan satın alınmak suretiyle, tasarruf olunan araziden elde edilen mahsullere de öşür vermek gerekir.
Arazi-i haraciyeden iken maliklerinin tamamen yok olup gitmesi sonunda Beytülmal'e (Hazine'ye) intikal edip, miri arazi durumuna gelen ve veliyyü'l-emrin müsaadesi ile bir Müslümana satılan yerler, arazi-i haraciye olmaktan çıkıp, memluk arazi vasfını kazanırlar.
Öşür, arazinin zekâtı olmaktadır. Fakat bazı cihetlerden diğer malların zekâtından farklı tarafları bulunmaktadır. Şöyle ki:
a) Para ve ticaret mallarına yılda bir defa zekât verilmesi gerektiği halde, araziden yılda kaç mahsul elde edilirse hepsinden 1/10 (öşür) vergisi ödemek gerekir.
b) Zekât, paranın ve malın kırkta birinden ödendiği halde, arazi mahsullerinde onda bir üzerinden öşür vermek icap eder.
c) Zekâta tabi olacak miktarda bir mala sahip olan kimse, zekâtla mükellef olmak için, bir yılın dolması lâzım gelir. Mahsullerde ise hasat zamanı öşrün hemen verilmesi icap eder.
d) Zekâtta mükellefin akıllı olması ve erkeklik veya kadınlık çağına ulaşmış bulunması icap ederken, deliye ve çocuğa zekât vermek gerekmezken, öşür arazisinden mal sahibine değil, araziye bakılır. Sahibi çocuk ve deli de olsa onun tarlasında yetişen mahsulden öşür alınır.
e) Para ve ticaret malı, yıl sonuna kadar, bir artma göstermese bile senenin tamamında mevcut olan değeri üzerinden zekâtı verilir. Fakat öşür arazisi ekilmeyecek ve sulanmayacak olursa, bir mahsul yetişmeyeceğinden, öşür vermek gerekmez. Yani öşür arazisinden toprağın asli kıymeti değil, çıkan mahsul dikkate alınır.
Öşür arazisi yağmur ile veya çay ve nehir suları ile sulanıp mahsul elde edildiği takdirde çıkan maldan tam öşür vermek gerekir. Su, para ile alınacak olursa yahut dolap gibi iptidai bir sulama usulü ile veya motor vasıtasıyla çekilmek suretiyle masrafı gerektiren bir sulama yapılıyor ise yarım öşür (1/20) vermek gerekir.
Öşrün ödenmesi sırasında, çıkan mahsulden hiçbir masraf düşülmez. Ameleye ödenen para ve atılan tohum, çıkan mahsulden düşülmeden öşrün verilmesi gerekir.
Öşür arazisinde yetişen her türlü hububat; ceviz, susam, fındık, fıstık, badem ve zeytin gibi yağlı maddeler; pamuk, palamut, pelit, keten tohumu, şeker kamışı, şeker pancarı ve çay yaprağı gibi endüstri mahsulleri, dut yaprağı ve fesleğen gibi yaprağından faydalanılan nebatlar; pirinç, nohut, mercimek, bakla, soğan, sarmısak, biber, patlıcan, kavun, karpuz ve hıyar gibi gıda maddeleri ile üzüm, incir ve her türlü meyve ve burçak, fiy ve yulaf gibi hayvan besinlerinin hepsinden öşür vermek gerekir.