Nezirler

Nezrin lügat mânâsı, hayırlı ve kârlı bir va´dde bulunmaktır. Nezrin şer´î (ıstılahı) mânâsı ise özellikle hayırlı bir va´dde bulunmaktır.

Nezr fakihlerin ıstılahında ise şer´an kendisine vacib olmayan Allah´a yaklaştırıcı bir ameli kişinin kendisine mecburi kılmasıdır.

Nezr´İn Meşru Olduğunun Delilleri

Nezr´in meşruiyetine ve yerine getirilmesinin gerekli olduğuna Kur´an ve Sünnet delâlet etmektedir.

(O kullar) adaklarını (=nezr) yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar.

(İnsan/7)

Adaklarını (=nezr) yerine getirsinler.

(Hac/29)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Kim Allah´a itaat olan birşeyi yapmayı nezretmişse nezrini yerine ge­tirsin, Kim de Allah´a isyan olan birşeyi yapmayı nezretmişse nezrini yerine getirmesin.[1]

Sonra onların ardından öyle bir kavim gelecek ki onlardan şehadet etmeleri istenmeden şehadet edecekler, hıyanet edecekler, kendile­rinde hiçbir eminlik bırakmadıklarından dolayı kimse tarafından kendilerine itimad edilmeyecektir. Artık bunlar arasında tıkabasa ye­mek, içmek, semizlemek hayatın gayesi olup çıkacaktır.[2]

Nezr´in Hükmü

Nezr´in, Allah´a yaklaştırın ibadet çeşitlerinden biri olduğu bilinmek­tedir. Bunun için fakihler ´Kâfirin nezr´i sahih olmaz´ demişlerdir. Kişinin, nezrederek bir ameli kendisine zorunlu kılmasından, o ameli nezret-meden yapması daha efdaldir. İnsanın Allah´a yaklaşmak için verdiği sadaka, nezrederek kendini mecbur ettiği sadakadan daha üstündür.

Abdullah b, Ömer şöyle demiştir:

Birgün Hz. Peygamber bizleri nezr´den nehyetmeye başladı ve ´Muhakkak ki nezr, (kaderden) hiç birşeyi geri çevirmez. Ancak nezr sebebiyle cimri olan kimseden mal çıkarılır´ buyurdu.[3]

Nezr´in Çeşitleri

Nezr üçe ayrılır:

1. Öfke anında yapılan nezr (=nezr-i leccac)

Meselâ kişinin öfkeli olduğunda ´Eğer falan kişiyle konuşursam, Allah için 1 ay oruç tutmak üzerime borç olsun´ demesi bu tür nezirden­dir.

2. Mükâfat nezr´i

iMeselâ kişinin ´Eğer Allah benim hastama şifa verirse bir koyun sa­daka vermek nezr´im olsun´ demesi de bu tür nezirdendir.

3. Mutlak nezr

Bu herhangibir şeyden kaynaklanmayan, sırf Allah´a yaklaşmak için nezredilen bir ameldir.

Meselâ ´Perşembe günü oruç tutmayı nezrediyorum´ demek, bu tür nezirdendir. Mükâfat ve mutlak nezir´e, nezr-i teberrur da denir. Nezre-den kişi bununla birr´i, iyiliği, Allah´a yaklaşmayı kasdettiği için ona bu isim verilmiştir.

Nezr´in Hükümleri

Öfke anında yapılan nezr´in (=nezr-i leccac) hükmü, fiilin yapılması kendisine bağlanan şey meydana geldiğinde, nezreden kişinin nezrini yerine getirmesidir. Eğer nezrini yerine getirmezse yemin kefareti vermesi gerekir. Çünkü nezrin bu çeşidi, kişinin kendisine zorunlu kılması açısından bakıldığında, nezr´e benzemektedir. Birşeyden kaçınmaya vesile olmak açısından bakıldığında ise yemine benzemektedir. Bu yüzden kişi ister nezrini yerine getirir, isterse kefaretini verir. Bunun delili, Hz. Peygamber´in şu hadîsidir:

Nezr´in kefareti, yeminin kefareti gibidir.[4]

İmam Nevevî şöyle demiştir: ´Cumhur, bu tür nezr´i nezr-i leccac ka­bul etmiştir´.

Mükâfat nezri´nin hükmü ise şudur: Nezrin kendisine bağlandığı şey olduğunda, nezr´in yerine getirilmesi farz olur. Onun yerine başka birşey yapmak yeterli olmaz. Bunun delili şu ayettir:

Adaklarını (nezr) yerine getirsinler.

(Hac/29)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Allah´a itaat olan birşeyi nezreden kimse nezrini yerine getirsin.[5]

Nezri mutiakm hükmü ise şudur: Mutlak olarak nezr yapan kişinin, nezrini yerine getirmesi vacibdir. Delili ise diğer nezr çeşitlerinin delilleri­dir. Ancak kişinin bir nezr´i, yerine getiremeyeceğini zannettiği zamana

kadar geciktirmesi caizdir. Böyle bir duruma geldiğinde, onun hemen yerine getirilmesi gerekir. Nezr~i mutlak yerine yemin kefareti vermek ye­terli olmaz. Çünkü bu nezirde yemin mânâsı yoktur.

Nezr´in Şartları

Nezr´in şartlan, nezreden açısından üçtür:

1. Müslüman olmak.

Kâfirin nezr´i sahih olmaz. Çünkü kâfir, Allah´a yaklaştırıcî bir ibadete ehil değildir.

2. Mükellef olmak.

Çocuk ve deli´nin nezr´i sahih olmaz. Çünkü bunlar ibadetle mükellef değildir. Yaptıkları nezr´i yerine getirmediklerinde sorumlu olmazlar.

3. Kişinin kendi iradesiyle nezr yapmış olması. Bu nedenle zorlanan kişinin nezr´i sahih olmaz. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hata, unutkanlık ve zorla yaptırılan şeylerin günahı ümmetimin üze­rinden kaldırılmıştır.[6]

Nezr´in, nezredilen açısından da iki şartı vardır:

1. Yapılan nezr, Allah´a yaklaştırıcı bir ibadet olmalıdır.

Bu bakımdan mubah olan şeylerde nezr olmaz. Çünkü mubahları yapmak veya yapmamakta, günah veya sevap sözkonusu değildir.

Meselâ yemek yemeyi veya uyumayı nezreden kişinin bunu yerine getirmesi gerekmez.

Bunun delili, İbn Abbas´m rivayet ettiği şu hadîstir: Hz. Peygamber hutbe okurken ayakta duran birini görerek ´Bu ne yapıyor?´ diye sordu. Sahabîler (Bu Ebu İsrail´dir. Oturmamak, konuşmamak, gölgede durma­mak ve oruç tutmak üzere nezretmiştir´ dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: ´Ona söyleyin otursun, konuşsun, gölgeye git­sin ve orucunu tamamlasın´.[7]

Oruç tutmak ibadet olduğu için Hz. Peygamber ona orucunu tamamlamasını emretmiştir. Çünkü nezredilen, ibadet olursa onu yerine getirmek vacibdir.

Kati ve zina. gibi haram olan şeylerde nezr yoktur. Revatib sünnetleri terketmek gibi mekruh şeylerde de nezr yoktur. Çünkü haram veya mek­ruhu yerine getirmekte Allah´ın nzası sözkonusu değildir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah´a isyan hususunda nezr yoktur.[8]

..Allah´a isyan olan birşey yapmayı nezreden kişi, nezrini yerine ge­tirmesin.[9]

Nezr, ancak Allah´ın rızasına uygun olan şeylerde vardır.[10]

2. Nezredilen şey farz-ı ayn olmamalıdır.

Meselâ öğle namazını kılmayı veya malın zekâtını vermeyi nezretmek, batıl bir nezr´dir. Çünkü bunları yapmak zaten farz´-ı ayn´dir. Ancak farz:i kifayelerde nezr yapılabilir. Meselâ kişi bir cenaze namazı kılmayı veya farz-ı kifaye olan bir sanatı öğrenmeyi nezredebilir; zira bunları nezreden kişi, bunları farz-ı kifaye olmaktan çıkarıp kendisi için farz-ı ayn yapmıştır.

Sahih Olan Nezr´in Üzerine Terettüb Eden Hususlar

Yapılan nezr sahih olduğunda, o nezr´in yerine getirilmesi gerekir. Mutlak nezirde ise farz olur. Eğer kişi herhangibir keyfiyet ve sayıya bağlamadan mutlak olarak namaz nezrederse, iki rekât namaz kılması va-cib olur. Çünkü şer´an en az iki rekâta namaz denilmektedir. Eğer kişi ayakta kılabiliyorsa bu nezrini, ayakta kılarak yerine getirmelidir. Fakat belli bir rekât sayısı tayin eder veya oturarak namaz kılmayı nezrederse,

nezrettiği gibi yapması farz olur. Ancak oturarak kılmayı nezreden kişi, ayakta kılarsa bu daha efdaî olur. Mutlak olarak oruç tutmak nezredilirse, en az 1 gün oruç tutmak vacib olur. Eğer tahdid etmeksizin birkaç gün oruç nezredilirse, en az 3 gün oruç tutulması gerekir. Çünkü çoğulun en azı üçtür. Sadaka vermeyi nezreden kişi, en az sadaka sayılacak birşeyi kendisine zekât düşen kimselere vermelidir. Eğer nezr´i, belli bir zamana, belli bir sayıya veya belli bir keyfiyete bağlarsa, ona göre hareket etmesi vacib olur. Belli bir memleketin halkına sadaka vermeyi nezreden kişi, sadakayı bizzat onlara vermelidir. Başka bir memleketin halkına vermesi yeterli olmaz. Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi veya Mescid-i Aksa1´dan birisinde itikafa girmeyi nezreden kişi, nezrettiği mescidde itikafa girmeli­dir. Bu üç mescid, diğer mescidlerden üstündür. Bunun delili, şu hadîstir:

Binekler ancak üç mescid için hazırlanır: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa![11]

Bu üç mescidden başka bir mescidde itikafa girmeyi nezreden kişi, herhangibir mescidde itikafa girebilir. Çünkü diğer mescidlerdeki itikafın nezri eşittir. Hac veya umre yapmayı nezreden kişinin, bunu bizzat yap­ması gerekir. Eğer bizzat yapmaktan aciz ise, hac veya umre yapabilecek bir kişiyi, ücretini vererek kendi yerine göndermelidir. Nitekim eda etmek­ten aciz olunduğunda farz olan hac için de böyle yapmak vacibdir.

Nezredilen şeyin, çabukça yerine getirilmesi mendub´dur. Hac veya umre yapma imkânına sahip olduğu halde tehir eden ve bu sırada da ölen kişinin yerine hac veya umre yapabilecek bir kişinin gönderilmesi gerekir. Bu kişinin ücreti de ölenin malından verilir. Çünkü kendisine farz olduğu ve imkânı da olduğu halde onu yerine getirmemiştir. Hac veya umre yapacak imkâna sahip olmadan ölen kişiye bir sorumluluk yoktur. Çünkü burada herhangibir kusur sözkonusu değildir. Yaya olarak haccetmek veya umre yapmak üzere nezreden kişinin, eğer yürüyecek gücü varsa yürüyerek gitmesi farz olur. Çünkü bunu, kendi üzerine farz kılmıştır. Bu tıpkı peşpeşe oruç tutmayı nezretmek gibidir. Eğer yürüyerek hac veya umre yapmaya gücü yoksa, yürümesi farz olmaz.

Ukbe b. Âmir şöyle rivayet etmiştir: "Kızkardeşim (Ümmü Hibban), Beytullah´a kadar yalınayak olarak yürümeyi nezretmiş ve (zayıflığından şikayet ederek) bu meselenin, kendisi için Hz. Peygamber´e sorulmasını bana söylemişti. Ben Peygamber´den bu meseleyi sorup fetva istediğim­de Hz. Peygamber ´Önce yaya yürüsün, (sonra devesine) binsin´ buyur- * du".[12]

Kişi deve, sığır, koyun ve keçi gibi evcil hayvanlardan birini hediye etmeyi nezrederse veya herhangibir malı Mekke´ye götürmeyi nezrederse, o malı götürüp Mekke´deki fakirlere vermesi farz olur. Bu fakirler Mekkeli olabileceği gibi, Mekke´ye dışardan gelmiş de olabilirler.

Başka bir şehirde koyun kesip dağıtmayı nezreden kişinin, o şehire gidip koyun kesmesi ve etini dağıtması farz olur.

Sal inlerin mezarları üzerine yapılmış kubbelerde yakılmak üzere bir mum nezreden kişi, bu nezriyle oradaki insanların aydınlanmasını kaste­derse nezr´i sahih olur. Fakat sadece kabir üzerinde yanmasını kasde-derse, nezr´i sahih olmaz. Çünkü kabirdeki kişinin ışığa ihtiyacı yoktur. Eğer kabrin yerine veya kabre veya kabirde yatan kişiye saygı göstermeyi veya orada yatan kişiye yaklaşmayı kasdederse, nezr´i batıldır.

Mutlak Nezr´in Vakitle Sınırlı Olmaması

Nezr-i mutlak, geniş vacib gibidir; yani yerine getirme fırsatına sahip olunduğu müddetçe ertelenebilir. Ancak nezri, hemen yerine getirmek sünnettir. Eğer nezr belli bir zamana aitse, o zamanda yerine getirmek farzdır. Özürsüz olarak terkeden kişi günahkâr olur. Ayrıca nezrini kaza etmesi gerekir. Bir özürden ötürü nezrini tehir eden kişi günahkâr olmaz. Ancak fırsat bulduğunda kaza etmesi gerekir.

Allah hakikati daha iyi bilir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/6318, (Hz. Aişe´den)

[2] Buharî/2508, Müslim/2535. Diğer bir rivayette ise ´Onlar adak (=nezr) adarlar fakat adağa vefakârlık etmezler" ibaresi de bulunmaktadır.

[3] Buharî/6234, Müslim/1639

[4] Müslim/1645

[5] Buharî/6318, (Hz. Aişe´den)

[6] İbn Mâce/2045, (İbn Abbas´lan)

[7] Buharî/6326

[8] Buharî/1641

[9] Buharî/6318, (Hz. Aişe´den)

[10] Ebu Dâvud/3273

[11] Buharî/1132, Müslim/1394

[12] Buharı/1767, Müslim/1644