Kefaretler

Kefaret kelimesi, küfr kökünden gelir; ´kapatmak ve örtmek´ an­lamındadır. Kefaret kelimesi, bu. ismi, günahı örttüğünden ve Allah´tan bir hafifletme olduğundan ötürü almıştır.

Kefaretin ıstılahı mânâsı, özel şartlarıyla beraber köle âzad etmek, oruç tutmak, sadaka vermek gibi fiilleri yapmaktır.

Kefaretin Meşruiyeti

Kur´an ve Sünnet kefaretin meşru olduğunu bildirmiştir.

Bunun (kasden ettiğiniz yemini bozmanızın) kefareti, aile efradınıza yedirmekte olduğunuz yiyeceklerin ortalamasından on fakire yedir­mek...

(Mâide/89)

Hacca gitmelerine mani olunanlar hakkında da Allah Teâlâ şöyle bu­yurmaktadır:

Eğer bunlardan (hac ve umreyi tamamlamaktan) ahkonulursanız,

kolaylıkla elde edeceğiniz bir kurban (kesin).

(Bakara/196)

Bir mü´mini kazaen öldüren kişi hakkında da Allah Teâlâ şöyle bu­yurmaktadır:

Kim bir mü´mini yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü´min bir

köle âzad etmesi (...) farzdır.

(Nisa/92)

Zıhar yapanlar hakkında da şöyle buyurmaktadır:

Kadınlara zıhar yapıp ayrılmak isteyen, sonra da sözlerini geri alan­lar, hanımlanyla temas etmeden önce bir köle âzad etmelidirler.

(Mücadele/3)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Nezr´in kefareti, yemin kefaretidir.[1]

Kim birşeye yemin eder de yemin ettiği şeyin gayrisini yemin edilen­den daha hayırlı görürse, yemini için kefaret versin ve o daha hayırlı olan şeyi yapsın.[2]

Kefaretin Teşrî Kılınmasının Hikmeti

Kefaretler, insanın fiillerinde meydana getirdiği delikleri kapatan şeylerdir; yani insanın bozduklarını tamir, yanlışlıkla yaptıklarını da ıslah eden fiillerdir. Bu bakımdan kazaen öldürmenin kefareti, öldürdüğü kim­senin yerine bir köle âzad ederek toplumdan eksilttiğini tamamlamaktır; zira kölelik hüküm bakımından, herşeyden daha fazla ölüme benzemek­tedir. Kefaret olarak fakirleri doyurmada da insanları açlık, çaresizlik ve mahrumiyetlerden kurtarmak sözkonusudur. Oruç da nefsi günah kirle­rinden temizlediği için kefaret olarak emredilmiştir. Hem oruç, hem de diğer kefaretler insanın derecesini yükseltir, onu münkerâttan uzaklaştırırlar.

Meselâ zıhar kefaretini örnek olarak verebiliriz. Zıhar yapan kişi, karısını annesine benzeterek bir tür iftira etmiş sayılır. İşte zıhar kefareti hem bu günahı, hem de yeminini yerine getirmediği için kazandığı gü­nahı siler.

İşte kefaretler, elden kaçan iyilikleri, tekrar celbetmenin bedeli olduğu gibi, düşülen hata ve günahları tamir edip silmekte ve Allah´a götüren ukarrub kapılarını açmaktadır. Allah hakikati daha. iyi bilir.

Kefaret Çeşitleri

Kefaretleri burada tafsilatlı olarak ele alacağız. Her ne kadar bir kısmını ilgili konularda zikretmiş ve bir kısmını da ileride zikredeceksek de okuyucu için müstakil bir bölümde kefaret konusunu ayrıntılı olarak bir araya toplamanın daha yararlı olacağını düşündük. Tevfik Allah´tan­dır.

A) Ramazan´da Cinsî Münasebet Nedeniyle Orucu Bozmanın Kefareti

Ramazan´da cinsî münasebette bulunarak orucu bozmanın kefareti şöyledir:

1. Erkek veya kadın mü´min bir köle âzad etmek.

Kefaretin sahih olması için kölede bulunması gereken birtakım şartlar vardır:

a. Mü´min olmak.

b. Körlük, felç gibi çalışmaya mâni olacak kusurlardan salim olmak.

´ Eğer köle yoksa veya âzad etmeye güç yetmiyorsa, peşpeşe 2 ay oruç tutmak farz olur. Eğer oruç tutmaya da güç yetmezse, 60 fakiri do­yurmak vacib olur.

Bunlar zikrettiğimiz tertibe göre yapılmalıdır. Çünkü köle âzad etmeye gücü olan kişi, oruç tutamaz, oruç tutmaya gücü yeten kişi de 60 fakiri doyuramaz.

Fakat bunlardan hiçbirini yapamazsa, kefaret kişinin zimmetinde sabit olarak kalır. Bunlardan birini yapacak duruma geldiğinde ise hemen onu yerine getirmesi gerekir.

Ramazan´da Cinsî Münasebette Bulunmanın Kefareti Kime Vacib Olur?

Ramazan´da cinsî münasebette bulunarak orucu bozmanın kefareti kocaya vacib olur. Kadın oruçlu olsa bile ona kefaret vacib olmaz. Çünkü bu- günahın esas sorumlusu erkektir. Bundan ötürü kefaret erkeğin üzerine vacib kılınmıştır.

Bu kefaretin vacib olması için şu şartların bulunması gerekir:

a. Oruçlu olduğunu bilerek cima etmiş olması

b. Ramazan´da oruçluyken cima yapmanın haram olduğunu bilmesi

c. Sefer veya hastalık nedeniyle oruçlu olmaması

Bu bakımdan unutarak veya haram olduğunu bilmeyerek veya Ramazan orucu dışındaki bir oruç esnasında yapmak veya sefer ve has­talık gibi bir özür nedeniyle orucu bozmak kefareti gerektirmez. Bu gibi durumlarda sadece kaza gerekir.

Kefareti Eda Ederken Niyet Etmek

Kefareti eda ederken niyet etmek farzdır. Eğer köle âzad ediyorsa ´Bu köleyi, ifsad ettiğim Ramazan orucunun kefareti olarak âzad ediyorum´ demelidir. Çünkü bu, zekât ve oruç gibi malî ve bedenî bir vecibedir, sahih olması için de niyet şarttır. Çünkü ameller ancak niyetlere göredir. Bu bakımdan kefaret eda edilirken mutlak olarak köle âzad etmeye veya 2 ay oruç tutmaya veya 60 fakiri doyurmaya niyet etmek yeterli olmaz. Çünkü bunlar, bazen nezr için de yapılabilir. Bu bakımdan tayin suretiyle ´Şu orucun kefaretidir´ demek gerekir.

Kefaretle Beraber Kazanın da Vacib Olması

Ramazan orucunu cinsî münasebette bulunmak suretiyle ifsad eden kişiye, cinsî münasebetin sayısınca kefaret ve kaza gerekir. İki gün cinsî münasebette bulunmuşsa, iki kefaret ve iki gün kaza gerekir. Üç gün cinsî münasebette bulunmuşsa, üç gün kaza ve üç kefaret gerekir.

Cima Yapmak Suretiyle Ramazan Orucunu İfsad Eden Kişiye, Kefaretin Vacib Olduğunun Delili

Cinsî rhünsebette bulunarak Ramazan orucunu ifsad eden kişiye, ke­faretin vacib olduğunun delili, Ebu Hüreyre´nİn rivayet ettiği şu hadîstir: "Hz. Peygamber´e birisi geldi ve ´Helak oldum ey Allah´ın Rasûlü´ dedi. Hz. Peygamber ´Seni helak eden nedir?´ diye sordu. O kimse ´Ramazan´da (oruçlu iken) zevcemle cinsî münasebette bulundum´ dedi. Rasûlullah ´Bir köleyi hürriyete kavuşturacak birşey bulabilir misin?´ dedi. O zât ´Hayır, bulamam´ dedi. Rasûlullah ´Öyleyse peşpeşe iki ay oruç tu­tabilir misin?´ dedi. Adam ´Hayır, buna muktedir olamam (hem ben bu felâkete oruç yüzünden uğramadim mı?)´ dedi. Rasûlullah ´Altmış yoksulu doyuracak karşılığı bulabilir misin?´ dedi. (...) Sonra o zât oturdu. Derken Hz. Peygamber´e içi hurma ile dolu (15 sâ´ alabilen) bir sepet getirildi. Hz. Peygamber o zâta ´Bunu (al da) sadaka olarak ver´ buyurdu. O kimse ´Benden fakir bir yoksula mı vereceğim? Medine´nin karataşlı iki tarafı arasında buna benim ailemden daha muhtaç bir ev halkı yoktur* dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber azı dişleri görülünceye kadar güldü. Sonra o kişiye ´Haydi hurmayı götür de kendi ailene yedir´ buyurdu".[3]

Âlimler, yedirmeye gücü yeten kişiye, onu ailesine yedirmenin caiz olmadığını, hadîste zikredilen durumun ise sadece o sahabîye mahsus olduğunu söylemişlerdir. Diğer kefaretlerde de aynı durum sözkonusudur.

B) Orucunu Aynı Sene İçinde Kaza Etmeyen Hastanın ve Seferinin Kefareti

* Sefer veya hastalık nedeniyle Ramazan orucunu tutamayan kişinin, aynı sene içinde onu kaza etmesi vacibdir.

İçinizden biri (oruç ayına erişir de) hasta veya sefer halinde bulu­nursa, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde (oruç tutsun). (Bakara/184)

Şayet kişi tutamadığı günleri, ikinci Ramazan´a kadar kaza etmezse günahkâr olur ve kefaret vermesi gerekir. Bu da tutmadığı her gün için bir fakiri doyurmaktır. Eğer üçüncü veya dördüncü senenin Ramazan´ın-da da kaza etmezse, kefaret senelerin tekerrürü ile tekerrür eder. Ancak ikinci senenin Ramazan ayı geldiği halde özürü devam ediyorsa, kaza´dan başka kefareti yoktur. Kaza etmeden önce ölürse mesul değildir. Fakat kaza etme fırsatı bulduğu halde kaza etmeden ölen kişinin, velisinin onun yerine kaza etmesi mendubtur. Eğer velisi bunu yapmazsa, ölenin malından kefaret olarak her gün için 1 müdd yiyecek vermek farz olur.

Bunun delili, İbn Ömer´den rivayet edilen şu haberdir:

Kim bir ay oruç kazası olduğu halde ölürse, onun malından her gün için bir fakirin doyurulması gerekir.[4]

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Kim üzerinde oruç borcu varken ölürse, ölünün velisi ölüye niyâbe-ten oruç tutabilir.[5]

C) Oruç Tutamayan Yaşlı Kişinin Kefareti

Oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kişi, her gün için bir fakiri do­yurmak zorundadır. Bundan başka herhangibir yükümlülüğü yoktur.

Bunun delili, Atâ´nın şu rivayetidir: "İbn Abbas, Bakara sûresinin 184. ayetini okudu ve ´Bu ayet neshedilmemiştir. Bu ayet yaşlı erkek ve kadınlar hakkındadır. Bunlar oruç tutmaya güç yetiremezler, her gün için bir fakiri doyururlar´ dedi".[6]

D) Hamile ve Emzikli Kadının Kefareti

Hamile veya emzikli kadın, çocuğu için endişelendiğinde oruç tut­mayabilir. Daha sonra tutamadığı oruçları kaza eder her gün için bir fakir doyumu kefaret verir.

Hamile veya emzikli kadın, çocuğundan Ötürü değil de kendisi için endişelenip oruç tutmazsa, sadece kaza eder. Ayrıca kefaret vermesi ge­rekmez.

E) Haccın Kefaretleri

Haccın kefaretleri beş kısma ayrılır;

1. Takdir edilen kurban.

Bu, haccın yaciblerinden biri terkedildiğinde olur. Meselâ mîkat ye­rini ihramsız geçmek veya cemrelere taş atmak gibi bir vacibi terkeden kişiye, bir koyun veya sığır ve devenin 1/7´ine ortak olarak onlardan bi­rini kurban etmek düşer. Eğer bunları yapamazsa, 3 gün hac´da, 7 gün de memleketine döndükten sonra olmak üzere 10 gün oruç tutması gerekir. Temettü kurbanı, Arafat´ta vakfe´ye durmayı terkedip umre yapmak için tahallül eden kişinin kestiği kurban da bu kısma dahildir.

Hac zamanına kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolaylıkla elde edebileceği bir kurbanı kessin. Fakat bunu bulamayan kimse, 3 gün hac´da, 7 gün de memleketine döndüğünde olmak üzere 10 gün oruç tutsun. (Bakara/196)

2. Muhayyer olarak takdir edilen kurban.

Bu, tırnak kesmek, kıl kesmek, dikişli elbise giymek gibi hac´da yapılması mahzurlu olan şeyleri yapan kişiye vacib olur. Bunlardan her-hangibirini yapanlara bir koyun kesmek veya kurban edilecek deve veya sığıra ortak olmak veya harem halkından altı kişiyi doyurmak vacib olur. Bu buğday veya arpadan olmak üzere her fakire yarım sa´ verilir. Bu ke­faretin vacib olması için, üç kıl veya üç tırnağı kesmek yeterlidir.

Bu kefaretlerin delili, şu ayettir:

Kurban yerine varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. Sizden kim hasta olur veya başında eziyet verici bir durum bulunur da traş olursa, buna karşılık oruçtan veya sadakadan ya da kurbandan bir fidye versin. (Bakara/196)

Ayetteki kurban yerinden maksat Mina´dır. Kurban kesme vakti ise Zilhicce ayının onuncu gününden başlayıp teşrik günlerinin sonuna, ka­dar devam eder.

Bu ayet Ka´b b. Ucre hakkında nazil olmuştur. Bu zât şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber, Mekke´ye girmeden önce Hudeybiye´de iken ge­lip yanıma durdu. Benim başımdan bitler dökülüyordu. Rasûlullah ´Haşerelerin sana eziyet mi veriyor?´ dedi. Ben ´Evet´ dedim. ´Öyle ise saçını traş et de 6 fakir arasında 1 farak taamı tasadduk et (1 farak 3 sâ´dır), yahut 3 gün ´oruç tut veyahut da bir hayvan kurban et´ buyurdu".[7]

3. Muayyen ve muaddel olan kurban.

Bu, kişi hac veya umre için ihrama girdiğinde, av hayvanı öldür­mekle vacib olan bir kurbandır. Ayrıca bu kurban, ihramsız olarak Harem dahiline giren kişiye de vacib olur.

Bir av hayvanı öldüren kişiye, öldürdüğü hayvanın benzeri bir hay­van kurban etmek vacib olur ya da o hayvanın bedeli tutarınca fakirlere yemek vermelidir veya her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.

Avlanan hayvanın benzeri, evcil hayvanlar arasında yoksa, kişi ye­mek yedirmek ile oruç tutmak arasında muhayyerdir. Ancak Harem dahi­linde güvercin cezası, bir koyun kurban etmektir.

Bu kefaretlerin delili şu ayettir:

Ey iman edenler! İhramda iken av öldürmeyin! Sizlerden avı kasden öldürenin cezası, (evcil hayvanlardan) onun benzeri (dengi)dir. Kabe´ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezayı sizden iki adaletli kişi hükm(edip tayin) edecektir. Veya (cezası), fakirlere yedirmek suretiyle kefaret vermektir. Veya onun dengi oruçtur. Yaptığının ağırlığını tatsın (önemini anlasın) diye (bu kefaret gerekli kılınmıştır). Allah daha önce olanı affetmiştir. Kim bu işi yapmaya dönerse, Allah ondan intikam alır (yaptığının cezasını çektirir). Allah azizdir ve intikam sahibidir. (Mâide/95)

4. Muaddel ve müretteb kurban.

Bu kurban, ihsar suretiyle vacib olan kurbandır. Bu bakımdan ih­rama girdikten sonra hac yapmaktan menedilen kişi bulunduğu yerde bir koyun keserek tahallül etmelidir. Daha sonra saçının tamamını veya bir kısmını kesmelidir. Eğer kesecek kurban bulamazsa, kurbanın bedeli nis-betinde yiyecek alıp fakirlere dağıtmalıdır. Buna da gücü yetmezse her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Hac ve umre´yi Allah için tamamlayın! Eğer bunlardan alıkonu-lursanız, kolaylıkla elde edebileceğiniz bir kurban (kesin!) (Bakara/196)

Hz. Peygamber, ihrama girdiği halde müşrikler onun umre yap­masına mani olmuşlardı. Hz. Peygamber de Hudeybiye de tahallül etti. Önce kurban kesti, sonra da traş oldu.[8]

Kurban yerine varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. (Bakara/196)

Fakat koyun kesmekten ve yemek yedirmekten aciz olan kişi oruç tutar ve saçını da oruçtan sonra traş eder.

5. Müretteb ve aynı zamanda muaddel kurban.

Bu kurban, birinci ihlâlden önce cinsî münasebette bulunan kişiye vacib olur. Bu durumdaki kişinin, bir deve kesmesi, deve kesemezse bir sığır kesmesi, sığır da kesemezse yedi koyun kesmesi vacibdir. Bunları bulamazsa devenin fiyatı nisbetinde yiyecek alıp Harem dahilindeki fakirlere dağıtması gerekir. Buna da güç yetiremezse, her müdd için 1 gün oruç tutması gerekir. Kurban kesmek veya yemek yedirmek harem´de olmalıdır. Oruç ise harem dışında da tutulabilir. Kurbanlardaki tertib ile maksat, birincisini yapamayan kişinin ikinciye geçebilmesidir. Muhayyerlik ise kişiye havale edilmiştir. Takdir´e gelince, tertibi veya tak­diri kendisine biçilen bedeli şeriatın belirlemesidir. Mukabili tâdil´dir. Tâdil ise kişinin o hususta daha kuvvetliyle mesul tutulması ve değer itibariyle başka birşeye dönebil mesidir.

Bu hususta daha fazla açıklama Haccı İhlâl Etmek bahsinde yapılmıştır.

F) Yemin Kefareti

Yemin-i gamvs veya başka bir yeminden ötürü, kefaret vermek zo­runda kalan kişi şu üç şık arasında muhayyerdir:

1. Mü´min bir köle âzad etmek.

2. Ailesine yedirdiği yemeğin ortalamasından on fakiri doyurmak.

3. On fakiri giydirmek.

Bu üç şıktan birine gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır. Orucun peşpeşe tutulması şart değildir.

Bu kefaretin delili şu ayettir:

Allah, sizi katıksız olarak ağzınızdan çıkan yeminlerinizden ötürü ce­zalandırmaz. Fakat sizi kasden ettiğiniz yeminlerden ötürü muahaze eder. Bunun (kasden ettiğiniz yemini bozmanızın) kefareti, aile ef­radınıza yedirmekte olduğunuz yiyeceklerin ortalamasından on fakire yedirmek veya onları (on fakiri) giydirmek ya da (mü´min) bir köle âzad etmektir. Bunları bulamayan (yapmaya gücü yetmeyen) kimse(nin kefareti) ise üç gün oruçtur. İşte yemin edip bozduğunuz takdirde yeminlerinizin kefareti budur. Yeminlerinizi koruyun. Allah size ayetlerini böylece açıklar ki şükredesiniz.

(Mâide/89)

G) Nezr Kefareti

Kefareti vacib olan nezr, nezr-i leccac´dır. Meselâ kişinin husumet ve öfkeyle ´Eğer seninle konuşursam, Allah için üzerime bir hac vacib ol­sun´ demesi böyledir. Bu tür nezr, şartı tahakkuk ettiğinde kişiye vacib olur. Bu da ya hacca gitmek veya kefaretini yerine getirmektir. Kefareti de mü´min bir köle âzad etmek veya on fakiri ctoyurmak veya on fakiri giydirmektir. Kişi bunları bulamazsa üç gün oruç tutması gerekir. Bunun delili yemin´in kefareti konusunda geçmişti. Diğer yemin çeşitlerinde de kişinin kendine vacib kıldığı şeyi -şartı oluştuğunda- yerine getirmesi ge­rekir. Başka birşey onun yerine geçmez.

Nezr-i leccac´ın kefareti gerektirdiğinin delili şu hadîstir:

Nezr´in kefareti, yemin kefaretidir.[9]

H) Zıhar Kefareti

Zıhar, sırt anlamına gelen zahir kökünden gelir. Zıhar´ın ıstılahı mâ­nâsı, kişinin hanımını annesine veya kızkardeşine benzetmesidir. Meselâ kişinin hanımına ´Sen bana annemin sırtı gibisin´ demesi zihar´dır. Cahi-liyye döneminde Araplar, zıhar´ı talak gibi görürlerdi. Fakat İslâm, zıhar´ın üzerine talak´tan başka hükümler bina etti. Burada sadece zıhar´ın kefaretinden bahsedecek, diğer hükümlerini ise zıhar bahsinde beyan edeceğiz.

Kişinin, hanımını annesine veya başka bir mabfemine benzetmesi olan zıhar ibaresini söyleyen kişinin durumuna göre hüküm değişiklik ar-zeder. Eğer bu ifade ile talak kasdedilmiş olursa, zıhar hükmü talak´ın hükmüne dercedilir. Eğer bununla talak kasdedilmemiş ise bu durumda kişinin sözüne itibar edilir ve kendisine kefaret vacib olur.

Zıhar´ın kefareti; mü´min bir köle âzad etmek veya peşpeşe iki ay oruç tutmak veya altmış fakiri doyurmaktır. Kefaret bu tertibe göre eda edilmelidir. Kefaret eda edilmeden, eşiyle münasebet kurması kişiye helâl olmaz.

Zıhar kefaretinin vacib olduğunun delili şu hadîstir: Evs b. Samit´in hanımı Hz. Peygamber´e gelerek kocasını şikayet etti. Kocasının kendisine zıhar yaptığını söyledi. Hz. Peygamber ´Sanırım sen ondan boşanmış oldun´ deyince, kadın ´Ey Allah´ın Rasûlü! Benim küçük çocuklarım var. Eğer onları bana verirseniz açlıktan ölürler, kocama terkedersem de zayi olurlar1 dedi. Kadın bu hususta Hz. Peygamber ile tartıştı. Hz. Peygamber ise ´Sanırım sen boşanmış oldun´ sözünü tekrar etti ve bunun üzerine şu ayetler nazil oldu:

(Ey Rasûlüm!) Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah´a şikayette bulunan o kadının sözünü Allah kabul etmiştir. Allah ikinizin de konuşmasını işitti. Zira Allah işiten ve görendir, içinizden hanımla­rına zıhar.yapanların hanımları onların anneleri değildir. Onların anneleri ancak kendilerini doğurup dünyaya getiren kadınlardır. Şüphesiz ki onlar çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar. Fakat Allah affedici ve bağışlayıcıdır. Kadınlara zıhar yapıp ayrılmak isteyen, sonra da sözlerini geri alanlar, hanımlarıyla temas etmeden önce bir köle âzad etmelidirler. Size öğütlenen budur. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Kim (âzad edecek bir köle) bulamazsa, (onun kefareti), hanımıyla birleşmeden önce iki ay oruç tutmaktır. Kimin gücü buna yetmezse altmış fakiri doyurmak (o kişinin kefaretidir). Bu emir Allah´a ve Peygamber´e inanmanız içindir. Allah´ın hududu bunlardır. Kâfirler için şiddetli bir azap vardır. (Mücadele/1-4)[10]

I) Adam Öldürmenin Kefareti

Öldürülmesi haram olan bir kişiyi öldürene kefaret vermesi farz olur. Bu kefaret Allah´ın hakkı olduğundan, öldürülen kişi yanlışlıkla öldürülse de, maktulün velileri katili bağışlasalar da, katil çocuk da olsa kefaret va-cibdir. Bunun kefareti, mü´min bir köle âzad etmektir. Şayet köle âzad edilemezse peşpeşe iki ay oruç tutulması gerekir. Oruç tutmaya güç yetirilemezse, oruç yerine yemek yedirmek vacib değildir. Çünkü bu hususta herhangibir nass yoktur. Bu durumda kefaret onun zimmetinde kalır. Köle âzad etmeye veya oruç tutmaya gücü yetince kefareti eda eder.

Kati İçin Kefaretin Vacib Olduğunun Delili

Bu kefaretin vacib olduğunun delili şu ayettir:

Bir mü´minin diğer bir mü´mini öldürme yetkisi yoktur. Ancak yanlışlıkla .olması müstesna! Kim bir mü´mini yanlışlıkla öldürürse, (kefaret olarak) mü´min bir köle âzad etmesi ve öldürülenin ailesine de teslim edilecek bir diyetin verilmesi farzdır. Meğer (öldürülenin varisleri o diyeti sadaka olarak) bağışlamış olsunlar. (Bu takdirde di­yet düşer). Eğer yanlışlıkla öldürülen, mü´min olup size düşman olan bir kavimdense o takdirde (diyet yoktur. Sadece) bir mü´min köleyi âzad etmek lâzımdır. Eğer öldürülen, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavimden ise onun aile efradına teslim edilen bir diyetle beraber mü´min olan bir köleyi âzad etmek lâzım gelir. Kimin gücü bunlara yetmiyorsa, ona peşpeşe iki ay oruç tutması farzdır ki Allah tarafından tevbesi kabul edilsin. Allah bilendir ve hikmet sahibidir. (Nisa/92)

Kazaen öldürmede kefaret vacib olduğuna göre, kasden öldürmede kefaretin vacib olması daha evladır.

Vasile b. Eska şöyle rivayet etmiştir: Biz insan öldürmek suretiyle ateşe hak kazanmış bir dostumuz hakkında Rasûlullah´a gitmiştik. Rasûlullah bize şöyle buyurdu:

O arkadaşınız nâmına bir köleyi hürriyete kavuşturun. Çünkü âzad ettiğiniz o kölenin herbir uzvu karşılığında Allah arkadaşınızın bir azasını ateşten âzad eder.[11]

İ) Hadd Cezası Suçun Kefaretidir

Dinde cezası tayin edilen kati, hırsızlık, zina, zina iftirası, içki içmek gibi haramları işleyene hadd cezası tatbik edildiğinde, bu ceza o suçun dünyadaki kefareti olur. İsterse suç işleyen kişi tevbe etmemiş olsun. Bu suçtan ötürü Allah o kişiyi ahirette cezalandırmaz.

Hadd cezasının, o suçun kefareti olduğunun delili, Ubade b. Samit´ten rivayet edilen şu hadîstir: Biz bir mecliste Rasûlullah´la beraber bulunuyorduk, şöyle buyurdu:

Allah´a (ibadette) hiçbir şeyi ortak kılmamak, zina etmemek, hırsızlık yapmamak, haklı olmak müstesna Allah´ın haram kıldığı nefsi öldür­memek üzere bana biat edeceksiniz. İçinizden sözünde duran olursa ecr ve mükâfatı Allah´ın fazl u keremindedir. Bu dediklerim­den birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa, bu ceza ona bir kefarettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah örterse işi-Allah´a kalır; isterse onu affeder, dilerse ona azap eder.[12]

Ubade der ki; ´Biz de bu şartlar üzere ona biat ettik1. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur.-

Kim şer´î bir cezayı (gerektiren bir suç) işler de cezası öne alınarak dünyada verilirse, Allah ahirette kuluna cezayı iki kere vermekten daha adaletlidir. Kim şer´î bir ceza gerektiren suç işler de Allah onu örter ve kendisini affederse, Allah´ın keremi, affettiği birşeye dönmekten daha üstündür.[13]

Allah herşeyi, herkesten daha iyi bilendir.

Aile ve evlilikle ilgili meseleleri yedi kısımda inceleyeceğiz.

1. Nikâh ve nikâhla ilgili meseleler ve hükümleri

2. Talak (boşama), zıhar, ilâ ve lian

3. Nafakalar ve nafakalarla ilgili meseleler

4. Çocuğun bakım ve eğitimi ile ilgili meseleler

5. Emzirme ve hükümleri

6. Neseb ve neseble ilgili meseleler

7. Lakit ile ilgili meseleler ve hükümleri

Ahvâl-i Şahsiyye

Ahval-i şahsiyye´den maksat, kişi ile ailesi arasındaki hallerdir. Buna ahval-i şahsiyye isminin verilmesi yenidir. Biz bunu medenî ilişkiler an­lamında kullandık. Medenî ilişkiler, kişinin toplumun diğer bireyleriyle olan ilişkilerini ele alır ve düzenler. Bu tanzim, aile ilişkilerini kapsamaz. Eskiden fakihler, aile ve aileyle ilgili meselelerin tümünü kapsamak üzere tek bir isim -meselâ şahsî haller- vermezler, bunların her bölümü için ki-tab´un-nikâh, kitab´ut-talak, kitab´un-nafaka, kitab´ul-mehr, kitab´ul-feraiz gibi ayrı isimler verirlerdi.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim/1645

[2] Müslim/l 65, (Ebu Hüreyre´den)

[3] Müslim/1111, Buharî/1834

[4] Tirmizî/718

[5] Buharî/1851, Müslim/1147, (Hz. Aişe´den)

[6] Buharî/4235

[7] Buharî/1719, Müslim/1201

[8] Buharî/1558, Müslim/1230

[9] Müslim/1645

[10] Ebu Dâvud, İbn Mâce ve diğer muhaddisler

[11] Ebu Dâvud/3964

[12] Buharî/18, Müslim/1709

[13] Tirmizî/2628