Nikah

Nikâhın lügat mânâsı bitiştirmek, bir araya getirmektir. Istılahı mânâsı ise eşlerin meşru bir şekilde birbirlerinden istifade etmelerini sağlayan akiddir. Buna nikâh denmesi, erkek ve kadım bir araya getirip birleştirmesindendir. Araplar, cinsî münasebet için ele, akid için de nikâh kelimesini kullanırlardı. Fakat akid için hakikî anlamda, cinsî münasebet için ise mecazî anlamda kullanırlardı. Kur´an´da geçen nikâh lafızlarının tümü, akid mânâsındadır. Bunlardan biri şu ayettir:

Ey mü´minler! Mü´min kadınları nikahlayıp da onlara dokunmadan boşadığınız zaman sizin için onlar üzerine sayacağınız bir iddet yoktur.

(Ahzab/49)

Ayette geçen ´Mü´min kadınları nikahladığınız´ ibaresi, ´akid yaptığınız kadınlar´ anlamındadır. Çünkü ayet ´Onlara dokunmadan boşadığınız zaman´ ibaresiyle devam etmektedir. Bundan, cinsî münase­betten önce akid yapıldığı anlaşılır.

Nikâh´ın Teşrî Kılınması

İslâm, nikâhı meşru kılmış ve onu sağlam temeller üzerine oturtarak toplumu korumayı, aile saadetini sağlamayı, faziletlerin yayılmasını, ah­lâkın ve insan neslinin korunmasını hedeflemiştir.

Nikâhın teşrî kılınmasına dair Kur´an ve Sünnet´te birçok delil olduğu gibi icma-ı ümmet de buna delâlet etmektedir. İşte Kur´an-ı Kerim´deki ayetlerden bazıları şunlardır.

Hoşunuza giden kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. (Nisa/3)

İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden salih olanları ev­lendirin. (NÛr/32)

Ayetin metninde geçen eyyama kelimesi, eyyim´in çoğuludur ve be­kâr olan erkek ve kadınlar anlamına gelir. Ayette geçen ibad kelimesi ´erkek köle´, imâ kelimesi ise ´kadın köle´ anlamına gelir.

Nikâhın teşrî kılınmasına delâlet eden birçok hadîs vardır.

Ey gençler! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü evlenmek gözü (haramdan) daha çok saklar, iffeti de korur. Kim ev­lenmeye muktedir olamazsa oruca sarılsın. Çünkü oruç onun için şehveti kıran bir ameliyedir.[1]

Hadîsin metninde geçen elbâe kelimesi, nafakaya güç yetirmekle be­raber cinsî münasebete muktedir olmayı da ifade eder. Hadîsin metninde geçen vicâe kelimesi ise ´şehveti kıran şey´ mânâsına gelir.

Ayrıca âlimlerin tümü, her asırda nikâhın meşru olduğunda ittifak etmişlerdir.

Evliliğe Teşvik
.

. İslâm, evlenmeye teşvik etmiştir. Çünkü evlenmede, hem birey, hem de toplum için birçok fayda vardır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dünya bir metadır. Dünyanın en hayırlı metaı da salih olan bir kadındır.[2]

Dört şey peygamberlerin sünnetler indendir: Haya, güzel koku sü- . rünmek, misvaklanmak ve evlenmek.[3]

Nikâhın Teşrî Kılınmasının Hikmeti

Evliliğin teşrî kılınmasının birçok faydaları vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Allah´ın, insanı üzerinde yarattığı fıtratın çağrısına icabet etmek.

Allah Teâlâ insanı yaratmış ve onun tabiatına şehveti, kadınlara bak­mayı, onlarla bir araya gelmeyi ve kadınlara rağbet etmeyi yerleşmiştir. Aynı şeyler kadınlar için1 de-geçerlidir.

İslâm, fıtrat dini olduğundan, fıtratın gereğini yerine getirir. Fakat onu başıboş bırakmayarak düzenler. Bunun için de insanın tabiatında köklü bir derinliğe sahip olan evliliği meşru kılmıştır. İnsanın tabii ihtiyacı. olan bu isteği, İslâm haram kılmak suretiyle gemlemeye kalkışmamış, insanları ruhbanlığa çağırarak bu tabii isteği yok etmemiştir.

Semure Hz. Peygamber´in ruhbanlığı yasakladığını rivayet etmiştir.[4]

Sa´d b. Ebî Vakkas´tan şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, Osman b. Mâzun´un ruhbanlığını (kadınlardan ve dünya nimetlerinden uzak durmasını) kabul etmedi. Eğer ona müsaade etseydi kendimizi hadım yapmakta tereddüt etmezdik".[5]

Ancak İslâm, bu tabii isteğin yularını da serbest bırakmamıştır. Çün­kü böyle bir hürriyet, hem bireyi, hem toplumu ifsa ederek ahlâkı bo­zar, aile müessesesini yıkar. Eğer bu isteği tamamen serbest bıraksaydı, şeytan için büyük bir kapı açılmış olurdu. İslâm fıtratın çağrısına uyarak bu isteği normal bir şekilde düzenleyip tanzim etmiştir.

2. İslâmî bir toplumun inşâsına salih bir nesil, tertemiz bir kuşak ile icabet etmiştir.

İslâm, müslümanları çoğalmaya teşvik etmektedir. Bunu İslâmî bir toplumun inşâsında hedef kılmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sizler, kocalarına sevgi besleyen ve çocuk doğuran kadınlarla evle­nin. Çünkü ben geçmiş ümmetlere karşı, sizin çokluğunuzla övünü­rüm.[6]

İşte bu nedenle Kur´an, müslümanları evlenmeye teşvik etmiştir.

İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden salih olanları ev­lendirin. Eğer fakir iseler Allah fazlından onları zengin eder.

(NÛr/32)

Elbette şefkatli, yardımsever, ahlâklı bir anne-babanın gölgesinde doğup büyüyen bir nesil, aynı sıfatları haiz olmayan zina mahsulü bir nesilden daha üstün olur. Bu tür çocuklar, kendilerini koruyan bir baba tanımadıkları gibi, şefkatli bir anneden de mahrumdurlar. Bu şartlarda yetişen çocuklar topluma ve insanlığa karşı kin ve nefret duyarlar. Böyle bir nesilden de hayır gelmesi mümkün değildir.

3. Ruhî istikrar ve nefsî sükûnetin sağlanması

Ruhî istikrar ve nefsin sükûnet bulması ,ancak meşru bir evlilikle sağlanır.

Sizler için nefislerinizden, kendileriyle sükûnet ve huzura kavuşma­nız için eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet kılması O´nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen bir kavim için birçok ayetler (ibretler) vardır. (Rûm/21)

Hanımlarınız sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. (Bakara/187)

Bu ayet, eşlerin birbirleri için birer elbise gibi olmalarını teşvik etmektedir. Çünkü herbiri diğerini örtüp kapatır. Bu bakımdan eşlerin birbirlerine olan ihtiyacı, elbiseye olan ihtiyaçları gibidir. Elbiselerin, bedenin kusurlarını örttüğü, soğuk ve sıcaktan koruduğu gibi, eşler de birbirlerini korur, birbirlerine huzur ve sükûnet verirler.

4. Ahlâk´ın bozulmasını önlemek

İnsan meşru evlilikten menedildiğinde, nefsi tabii ihtiyacını karşıla­mak için onu gayr-ı meşru yollara sürükler. Zina ve ahlâk bozukluğunun ailelerin yıkılmasına, namusların payimal edilmesine, hastalıkların yayılmasına, ruhlarda çeşitli sıkıntılar oluşmasına sebep olduğu akıllı insanların malumudur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz kişi siz(in aileniz)den bir kadına talip olursa onu evlendirin (talip olduğu kadım ona verin). Şayet yapmaz­sanız yeryüzünde fitne ve fesad ölür.[7]

5. İnsan türünün aynı şartlarda yetiştirilip korunması

Allah´ın ilahî âdeti, çocuğun bir anne ve babadan dünyaya gelmesini gerektirmiştir. Bu da kadın ve erkeğin meşru şekilde bir araya gelmeleriyle caiz olur. Çünkü İslâm, insanın neslini ve nesebini korumak için böyle emretmiştir. Eğer insan evlilikten menedilirse, insan nesli yok olur. İnsan için zina mubah kılınırsa, bu da insan neslini bozar ve hasta eder. Oysa Allah Teâlâ kulları için hayır irade eder, onlar için serden hoşlanmaz. Şüphesiz ki Allah kullan için rauf ve rahimdir,

6. Akrabaları çoğaltıp yardımlaşma yollarını açması

Evlilik akrabaları çoğaltır, aileleri kaynaştırır, aralarında sevgi bağlan oluşturarak yardımlaşma kapılarını açar. Erkekle kadın birbirini tamamlar; Kadın, kocasına yardımcı olur, çocuklarını terbiye eder, evini korur. Erkek de karısını korur, ihtiyaçlarını karşılar. İslâm, yardımlaşma ve tekâ-fül dinidir. Evlenmeyi de bütün bu maslahatların tahakkuku için meşru kılmıştır.

Nikâhın Şer´î Hükmü

Evlilik, bir kadını geçindirecek, mehir verecek, evlenmediği takdirde zinaya düşmeyecek bir kişi için müstehabdır. Çünkü burada neslin de­vamı ve maslahatlar için yardımlaşma sözkönusudur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ey gençler! Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Zira ev­lenmek gözü (haramdan) daha çok saklar, iffeti de korur. Kim ev­lenmeye muktedir olamazsa oruca sarılsın. Çünkü oruç onun için şehveti kıran bir ameliyedir.[8]

Bu durumda evlenme, bir köşeye çekilip ibadet etmekten daha üs­tündür. Hz. Peygamber´in, kadınlardan ve dünya nimetlerinden uzaklaşmak isteyenlere söylediği söz buna delâlet eder.

Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmektedir: Hz. Peygamber´in ashabından bir grup, Peygamber´in zevcelerinden, onun hususi amel ve ibadetlerini sordu. (Kendilerine Hz. Peygamber´in evdeki hususi ibadetleri haber verince) sahabîlerden kimi ´Ben kadınlarla evlenmem´, kimi de ´Ben hiçbir döşek üzerinde yatmam´ dediler. (Bu durumu öğrenen) Hz. .Peygamber hemen Allah´a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

Bazı kimseler şöyle şöyle demişlerdir. Bu sözleriyle ne demek istiyorlar? Ben (nafile) namaz da kılarım, (gecenin bir kısmında) uyku da uyurum. (Nafile) oruç tutarım, bazen tutmayıp oruçsuz da olurum. Kadınlarla evlenirim de. (İşte benim sünnetim budur). Kim benim bu sünnetimden yüz çevirirse artık o benden değildir.[9]

Hadîste geçen ´O benden değildir´ ibaresinin anlamı ´O benim sün­netime aykırı davranmıştır´ demektir.

Kadın da bu hususta erkek gibidir; yani nefsinin, dininin korunması, nafakasının temini açısından evlenmeye ihtiyaç duyan kadının evlenmesi müstehabdır.

Evlenmemenin Müstehab Olması

Evlilik, masraflarını ve kadının geçimini sağlayamayacak durumdaki kişinin evlenmesi mekruhtur. Bu durumdaki kişi iffetini korumak için oruç tutmalı ve ibadete yönelmelidir. Çünkü ibadete yönelip oruç tutmak, nefsî arzuları frenler.

İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerinizden salih olanları ev­lendirin. Eğer fakir iseler Allah fazlından onları zengin eder. Allah geniş (rahmet sahibi)dir ve bilendir. CNûr/32)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Sizden nafakaya gücü yetenler evlensin.

Nafakaya gücü yetmeyen kişinin evlenmeyi terketmesi müstehabdır.

Evlenmenin Mekruh Olması

Evlenmek İstemediği veya herhangibir hastalık sebebiyle evlenmeye ihtiyacı olmayan bir kişinin evlenmesi mekruhtur. Ayrıca evlilik mehir ve nafaka gerektirir. Bunlara gücü yetmeyen kişinin evlenmesi de mekruh­tur.

Evlenmemenin Efdal Olması

Evlilik masraflarını ve nakafa ihtiyacını karşılayacak güçte olmakla beraber, kendisini ilim ve ibadete vermiş, evlenmeyi de istemeyen kişinin evlenmemesi efdaldir. Çünkü evlilik onu ilim ve ibadete yönelmekten alıkoyar.

Evlenmenin Efdal Olması

Kendini ilim ve ibadete vermemiş, evlilik masraflarını ve kadının ge­çimini de sağlayacak güçte olan kişinin evlenmesi efdaldir. Çünkü ev­lenmemek, onu günaha sürükleyebilir. Ayrıca evlenmekle neslin çoğalmasına da katkıda bulunmuş olur.

Ailenin İslâm´daki Yeri ve Önemi

Aile mânâsına gelen usre kelimesi, lügat bakımından ´kişinin en yakın akrabalarından meydana gelen topluluk1 demektir. Bunlar anneler, babalar, dedeler, nineler, kızlar, erkek çocuklar ve onların çocuklarından meydana gelenlerdir.

Fert, toplumun mihenk taşı ise, aile de kovan gibidir. Fert, ailenin bir parçasıdır ve ilk özelliklerini aileden, alır.

(Bu kimseler) birbirinin soyundandır.

(Âlu İmran/34)

Fert, ailenin tabiatıyla tabiatlanır, onun terbiyesinden, etkilenir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Her doğan (çocuk) fıtrat üzere doğar. Bundan sonra anası, babası onu yahudi veya hristiyan veya mecusî yapar. Nitekim hayvan yavruları, derli toplu bir yavru olarak doğarlar. Kusursuz doğan bu hayvan yavrularının içinde siz kulağı, dudağı, burnu, ayağı kesik olanını hiç görüyor musunuz?[10]

Fıtrat, insanın iyi ve güzel şeyleri bilip kabul edecek kabiliyette ya­ratılmasıdır. Beşerin yaratılışının temeli budur.

Fert ailenin, aile de toplumun direği ve temelidir. Bu bakımdan fert iyi olursa, aile de iyi olur, aile iyi olursa toplum da iyi olur. Bu yüzden İslâm dini aileye çok önem vermiştir. Kur´an ve Sünnet´in hükümlerinin bir çoğu aileyle ilgilidir.

İslâm´ın Aileye Verdiği Önemin Tezahürleri

İslâm´ın aileye verdiği önemi pekçok yerde görmek mümkündür. Bunların tümünü saymak mümkün değildir. Ancak bunların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

A. Evlenmeyi emretmiş olması

Çünkü evlilik olmadan aile olmaz. Meşru bir evlilik temeline dayan­mayan ilişki zina olur.

Sakın zinaya yaklaşmayın. Çünkü o bir hayasızlık ve çok kötü bir yoldur.

(İsra/32)

Hür ve iffetli kadınlarla, zina yapmamış ve gizli dost edinmemiş olduğunuz halde mehirlerini vermek suretiyle (evlenmeniz) size helâl kılındı.

(Mâide/5)

B. Kan-kocanın hukukunun belirlenmiş olması

İslâm, karısı hakkında erkeğe şunları farz kılmıştır:

a.Mehir . .

Kadınlara nikâh bedellerini (mehirierini) müşkilat çıkarmaksizın verin.

(Nisa/4) .

b. Nafaka

Bu müddet zarfında (emziren annelerin) yiyeceği ve giyeceği örf ve âdet gereğince çocuğun babasına aittir. (Bakara/233)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur;

Kadınların yiyecek ve giyecekleri normal bir şekilde olmak üzere si­zin üzerinizedir.[11]

c. Kadınlarla hoş geçinmeyi emretmiştir. Onlarla (kadınlarla) hoş geçinin. (Nisa/19) İslâm, kadına da kocası hakkında şunları vacib kılmıştır:

a. Masiyetin bulunmadığı yerde kadına kocasına itaat etmeyi em­retmiştir.

Erkekler kadınların yöneticisi ve .koruyucusuduriar. (Nisa/34)

Ayette geçen kavvam kelimesinden maksat, evin idaresinin erkeğe ait olması, kadının da ona itaat etmesidir.

b. Kocanın izni olmadan herhangibir şahsı eve sokmamasını em­retmiştir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sizin onlar üzerinde hakkınız, hoşlanmayacağınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir.[12]

İmam Nevevî, ´Kocanın eve girmesini istemediği bir kişiye kadirim izin verme yetkisi yoktur1 demiştir.

c. Kadına, kocasının şerefini, namusunu ve malını koruması emre­dilmiştir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Erkeğin sakladığı en hayırlı hazinenin ne olduğunu size haber vere­yim mi? Saliha bir kadın! Kocası baktığında kocasını memnun eder, kocası emrettiğinde itaat eder, kocası evde olmasa bile onun sırrını ve evini muhafaza eder, İşte en hayırlı define budur.[13]

C. Çocukların geçiminin babaya ait kılınması İslâm, çocukları için babalara şunları farz kılmıştır:

a. Nafakasını vermeyi emretmiştir.

Şayet sizler için (çocuklarınızı) emzirirlerse onlara ücretlerini ödeyin. (Talak/6)

Görüldüğü gibi, Allah Teâlâ, süt emziren annenin ücretinin verilme­sinin baba üzerine vacib olduğunu beyan etmiştir.

b. Ahlâk ve ibadet bakımından güzej yetiştirmeyi emretmiştir. . Hz. Peygamber1 şöyle buyurmuştur:,

Çocuklarınızı üç hasletle yetiştirin: Peygamber sevgisi, ehl-i beyt sev­gisi ve Kur´an sevgisi.[14]

Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz, idareci (halife) halkı güden bir çobandır ve güttüklerinden sorumlu­dur. Erkek ailesinin çobanıdır ve onlardan sorumludur. Kadın da evi ve çocuğu hususunda çobandır ve onlardan sorumludur. Köle efendisinin malı hususunda çobandır ve ondan sorumludur. Dikkat edin! Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz.[15]

İslâm, çocuklara da şunları farz kılmıştır:

a. Evlatlar, Allah´a isyan olmamak şartıyla anne ve babaya itaat ile mükelleftirler.

Anne-baba çocuğa Allah´ı inkâr etmeyi, İslâm´ın herhangibir farzını inkâr etmeyi emrederse, buna itaat edilmez. Çünkü Allah´a isyan ederek hiçbir mahluka itaat edilmez.

Ayrıca çocuk anne-babaşina ihsan etmelidir.

Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi, anaya-babaya iyi davran­manızı emretti. (İsra/23)

Onlarla (annen ve babanla) dünyada iyi geçin. , (Lokman/15) .

b. Anne ve baba fakir ise çocuğun onlara nafaka vermesi gerekir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kişinin yediğinin en hayırlısı ve helâli kendi kazancından olandır. Kişinin çocuğu da onun kazanandandır.[16]

Sen ve malın* babanındır. Çocuklarınız sizlerin en güzel kazanç-lannızdandır. Öyleyse çocuklarınızın kazancından yeyin.[17]

İşte bu ve benzeri hükümlerden, İslâm´ın aileye ne kadar önem verdiği açıkça anlaşılır.

Evlenilmesi Haram Olan Kadınlar Bir Mukaddime

İslâm evlenmeyi meşru kılmış, insanları ona teşvik etmiştir. Fakat bazı kadınlarla evlenmeyi ise haram kılmıştır. Evlenilmesi haram olan kadınlar şunlardır: Anne, kızkardeş, kardeşlerin çocukları ve torunları, hala, teyze. Bunlar daima birbirlerini görüp, aynı ortamda yaşadıkları için evliliğin hedefi tahakkuk etmez. İşte bu ve benzeri nedenlerden dolayı İslâm, bazı kadınlarla evlenmeyi haram kılmıştır.

Evlenilmesi Haram Olan Kadınların Kısımları

Evlenilmesi haram olan kadınlar iki kısma ayrılır; ebediyyen haram olanlar, geçici olarak haram olanlar.

Evlenilmesi Ebediyyen Haram Olan Kadınlar

Kişi, hangi sebeple olursa olsun bu kadınlardan biriyle evlenemez. Ebedî Haramlığın Sebepleri

Ebedî haramlığın üç sebebi vardır:

1. Kan bağı

2. Evlilik bağı

3. Süt

Kan Bağından Ötürü Haram Olanlar Kan bağıyla haram olanlar şunlardır:

1. Anne, annenin annesi, babanın annesi

Bunlara insanın asılları denir. Bunlardan herhangibiriyie evlenmek caiz değildrr.

2. Kız, kızın kızı, oğlun kızı

Bunlara insanın fer´Ieri (dallan) denir. Bu bakımdan bunlardan biri­siyle de evlenmek hiçbir zaman caiz olmaz.

3. Kızkardeş

İster ana-bababir, ister bababir, ister anabir olsun hüküm değişmez. Bunlara da ebeveyn´in dalları denir. Bu bakımdan bunlarla da evlenmek ebediyyen caiz olmaz.

4. Kızkardeşin kızı

Bu kızkardeş ister ana-bababir, ister bababir, ister anabir olsun, bunların kızlarıyla da evlenmek ebediyyen caiz olmaz.

5. Hala, babanın halası, annenin halası

Bunlara ceddeyn´in dallan denir. Bunlarla da ebediyyen evlenmek caiz olmaz.

6. Teyze, annenin teyzesi, babanın teyzesi

Bunlara da ceddeyn´in dalları denir. Bunlarla da evlenmek ebediyyen caiz değildir.

Bütün bunlarla evlenmenin haram olduğu hakkında ayet nazil Olmuştur:

(Ey mü´minîer!) Sizlere (şunları nikahlamak) haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kızkardeşl erin izin kızları.

(Nisa/23) ´

Buna rağmen kişi bunlardan biriyle nikâhlanırsa, o nikâh bâtıldır. Eğer bu nikâhı helâl sayarsa, kâfir olur.

Kadının da babasıyla, dedesiyle, amcasıyla, dayısıyla, oğluyla, oğlunun oğluyla, kızının oğluyla, ana-bababir kardeşiyle, bababir kardeşiyle, anabir kardeşiyle, kızkardeşinin oğluyla, bütün bunların dal­larıyla evlenmesi haramdır.

Evlilik Bağıyla Haram Olanlar Evlilik bağıyla haram olan kadınlar şunlardır:

. 1. Babanın ve dedenin hanımları

Bunlara ´asılların hanımları1 denir. Kişiye, bunlarla evlenmek ebediy­yen haramdır.

Babalarınızın nikahladığı kadınları (üvey annelerinizi) nikahlamayın!

Ancak (İslâm´dan) önce olan (bu tür hatalar affedilmiş) geçmiştir.

Şüphesiz ki o fahiş bir iştir. (Mürüvvet sahipleri katında) buğzedilcn (bir hareket)tir. (Bu işi hoş görenin yolu) ne kötü yoldur!

(Nisa/22)

2. Oğulun hanımı, torunların hanımı

Bunların aşağıya doğru bütün dallarıyla evlenmek ebediyyen haram kılınmıştır.

Sulbünüzden olan öz oğullarınızın (boşanmış veya dul kalmış) kanlarıyla evlenmeniz (size haram kılındı).

(Nisa/23)

´Sulbünüzden olanlar´ ifadesiyle, evlat edinilen çocukların dul kalan hanımları, bu hükümden istisna edilmiştir. Çünkü cahiliyye devrinde Araplar, evlatlıklarının hanımlarını da tıpkı öz oğullarının hanımları gibi haram kabul ederlerdi. İslâm, onların bu inançlarını reddederek, ev­latlıkların dul kılmış eşleriyle evlenmeyi helâl kılmıştır.

Evlatlıklarınızı da oğullarınız yapmamıştır. Bunlar ancak sizin ağızlarınızda (söylediğiniz) sözlerinizdir. Allah hakkı söyler ve O doğru yola hidayet eder.

(Ahzab/4)

Zeyd o kadından ilişkisini kesince, biz onu sana eş olarak verdik ki evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri kadınlar, mü´minlerin üzerine günah olmasın.

(Ahzab/37)

´ 3- Kayınvalide ile evlenmek caiz değildir. .

Hanımlarınızın anneleri (size haram kılınmıştır). (Nisa/23)

Kayınvalide gibi, hanımının kadınlardan olan asıllarıyla evlenmek de haram kılınmıştır. Bunlara, cinsî münasebet olmasa dahi nikâh haramdır. Eğer bunlardan herhangibiriyle nikâh akdedilirse, o nikâh bâtıldır. Bunlarla nikâhlanmanın helâl olduğunu söyleyen kişi kâfir olur.

4. Kişinin üvey kızlarıyla evlenmesi haramdır.

. ´Fakat bu, mücerred akidle haram olmaz, ancak annesiyle münase­bette bulunduğu takdirde haram olur; yani annesini nikahlayıp da cinsî münasebette bulunmadan boşarsa, kişi onun kızıyla evlenebilir.

Kendileriyle cinsî münasebette bulunduğunuz hanımlarınızdan olan ve himayenizde bulunan üvey kızlarınızda evlenmeniz haramdır). Eğer üvey kızların anneleriyle (nikâh akdi yapıldıktan sonra) cinsî münasebette bulunmamış iseniz, (o üvey kızlarla, anneleri öldüğü veya boşandığı takdirde evlenmenizde herhangibir) beis yoktur. (Nisa/23)

Kişinin üvey kızıyla evlenmesinin haram olmasının nedeni, evinde olması değildir. Annesiyle cinsî münasebette bulunduktan sonra, ister evinde, ister başka yerde bulunsun, üvey kızıyla evlenmesi haramdır. Avette geçen bu kaydın zikredilmesi, umumi bir durumun ifadesidir. Tabii kızın da üvey babasıyla evlenmesi haramdır.

Süt Nedeniyle Haram Olanlar

Süt nedeniyle yedi sınıf ile evlenmek haram olur. Kur´an-ı Kerîm bunlardan ikisini zikrederken, diğerlerini Sünnet zikretmiştir:

1. Süt anne, süt annenin annesi ve dalları

, Bunların hiçbiriyle evlenmek caiz değildir.

2. Süt kızkardeş -

İkisinin aynı anneden emmiş olması yeterlidir. Eğer kız, erkeğin an­nesinden emmişse, o erkeğe ve o erkeğin tüm kardeşlerine haram olur. Eğer erkek, kızın annesinden emmişse, o kız ve onun diğer kizkardeşleri o erkeğe haram olur, ancak o kız ve onun kizkardeşleri o erkeğin kardeşlerine helâl olur. Çünkü o kız, o erkeğin annesinin sütünü em-memiştir, kizkardeşleri de içmemişlerdir.

Size süt veren anneleriniz, sütten ötürü kizkardeşleriniz (size haram kılınmıştır).

(Nisa/23)

3. Süt kızkardeşin kızı

4. Süt kardeşin kızı

5. Babası ile aynı kadından süt emen; süt hala

6. Annesi ile aynı kadından süt emen; süt teyze

7. Hanımından süt emen kız

Çünkü bu durumda olanlar baba-kız hükmündedir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Doğmak ve doğurmaktan dolayı haram olan şeyler, sütten dolayı da haram- olur.[18]

İbn Abbas´tan şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber´in, Hamza´nın kızı ile evlenmesi istenildi de Peygamber ´O bana helâl olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır. Rahimden haram olan, sütten de haram olur´ buyurdu".[19]

Buna göre kadına da süt babası, süt oğlu, süt kardeşi ve süt karde­şinin oğluyla evlenmek haram olur.

Süt Nedeniyle Haram Olanlar Evlilikle de Haram Olur

1. Sü´t annenin annesi de haramdır.

2. Hanımı başkasının hanımı iken ondan süt emen kız da haramdır.

3. Kişinin babasının başka hanımından olan süt kızkardeşle evlen­mesi haramdır.

4. Kişinin, hanımından emen çocuğun hanımıyla evlenmesi de ha­ramdır.

.

Geçici Haramlık

Geçici (=muvakkat) haramlık, evlenilmesi geçici olarak haram olan kadınlar içindir. Bu haramhk belli şartlara bağlıdır. Bu şartlar ortadan kalktığında hürmet (haramlık) ortadan kalkar. Ancak bağlı bulunduğu şart ortadan kalkmadan nikâh akdi yapılırsa, o nikâh bâtıldır. Geçici olarak haram olan kadınlar şunlardır:

1. İki kızkardeşi bir araya gotürmek.

Bunlar ister soy bakımından kardeş olsun, isterse süt bakımından hüküm değişmez. Ayrıca bunları ayrı zamanlarda veya aynı zamanda ni­kahlamak da haramdır. İki kızkardeş aymanda nikâhlanırsa, iki nikâh da bâtıl olur. Eğer ayrı ayrı zamanlarda nikâhlanırlarsa öncekiyle yapılan ni­kâh sahih, sonraki bâtıldır. Ancak kızkardeşin birini boşadiğında veya öldüğünde diğeriyle evlenebilir.

(Ey mü´minler!) Sizlere (şu kadınları nikahlamak) haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kızkardeşlerinizin kızları, size süt veren anne­leriniz, sütten ötürü kızkardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendi­leriyle cinsî münasebette bulunduğunuz hanımlarınızdan olan ve himayenizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızların anneleriyle cinsî ilişki kurmamış iseniz, (o üvey kızlarla anneleri öldüğü veya boşandığı-takdirde evlenmenizde herhangibir) beis yoktur. Sulbü-1 nüzden olan öz oğullarınızın (boşanmış veya dul kalmış) kanlarıyla evlenmeniz ve iki kızkardeşi birlikte nikahlamanız da (size haram kılındı). Ancak cahiliyyet devrinde geçen (bu haram evlenmeler) affedilmiştir. Şüphesiz ki Allah affedicidir, merhamet edicidir.

(Nisa/23)

2. Bir kadını halasıyla veya teyzesiyîe birlikte nikahlamak haramdır. Ayrıca kadını, oğlunun kızıyla veya kızının kızıyla da birlikte nikahlamak haramdır.

Fakihler bu hususu ´Biri erkek, diğeri kadın olsalardı, evlenmeleri caiz olmayacak olan iki kadım bir arada nikahlamak haramdır´ kaidesiyle belirtmişlerdir. Bu kaide, bizim söylediğimiz herşeyi ifade etmektedir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir kadınla halası ve keza bir kadınla teyzesi, bir kimsenin nikâhı altında toplanamaz.[20]

Bu Kadınlarla Evlenmenin Haram Kılınmasının Hikmeti

Sözkonusu kadınların, bir kişinin nikâhı altında bulundurulmasının haram kılınmasındaki hikmet şudur: Bu tür bir akid, akrabalık bağlanna zarar verir, akrabalar arasında buğz´a sebep olur.

Hz. Peygamber, bir kadının halası ile birlikte aynı adamın nikâhı altında bulundurulmasını yasaklayarak şöyle buyurmuştur:

Siz bunu yaptığınız takdirde sıla-yı rahmi kesmiş olursunuz.[21]

Isa b. Talha´dan şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, sıla-yı rahmin kesilmesinden korkarak bir kadının akrabasıyla birlikte bir erkeğin nikâhı altında bulunmasını yasakladı".[22]

, Ancak hanımı öldüğünde veya boşandığında, onun akrabalarından biriyle evlenmek helâl olur.

Dörtten Fazla Kadını Nikahlamak Haramdır

Dört kadından fazlasıyla evlenmek haramdır. Ancak evli olduğu dört kadından birini boşarsa veya biri ölürse, onun yerine bir tane daha alabilir.

Hoşunuza giden (başka) kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz.

(Nisa/3)

Kays b. Haris şöyle rivayet etmiştir: "Benim sekiz hanımım varken müslüman oldum. Durumu Hz. Peygamber´e arzedince, ´Onlardan dört tanesini seç´ buyurdu".[23]

Müşrik Bir Kadınla Evlenmek Haramdır

Semavî bir kitaba sahip olmayan (müşrik) kadınlarla, onlar müslüman oluncaya kadar evlenmek haramdır.

Müşrik kadınlarla -o kadınlar iman edinceye kadar- evlenmeyin! Muhakkak ki mü´min bir cariye, hoşunuza gitmiş olsa bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır. .

(Bakara/221) İki Uyan

I. Müslüman bir kadının, müslüman olmayan bir erkekle evlenmesi caiz değildir.

Erkeğin dini ne olursa olsun, müslüman bir kadın onunla evlenemez. Zira erkeğin hanımı üzerinde velayeti vardır. Bir kâfir, bir müslüman üzerine velayet sahibi olamaz. Ayrıca kâfir olan erkek, hanımının dinini ifsad edebilir.

Allah elbette kâfirler için mü´minlerin aleyhine bir yol kılmayacaktır. (Nisa/141)

Müşrik erkeklerle -onlar iman edinceye kadar- (mü´min kadınları) evlendirmeyin! Muhakkak ki mü´min bir köle, hoşunuza gitmiş olsa bile müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Çünkü onlar (müşrikler) sizi ateşe çağırırlarken, Allah ise kendi iradesiyle (sizleri) cennet ve mağfirete çağırır. İnsanlar öğüt alsınlar diye onlara ayetlerini beyan etmektedir.

(Bakara/221)

Kâfir müslüman olduktan sonra, müslüman bir kadın onunla evle­nebilir. Eğer müslüman olmadan nikâh akdi yapılırsa, akid bâtıldır. Bu durumda müslüman kadın, o kâfirden ayrılır. Eğer cinsî münasebette bu­lunurlarsa, zina sayılır.

II. Müslüman bir erkeğin ehl-i kitab (hristiyan ve yahudi) bir kadınla evlenmesi caizdir.

Çünkü bu evlilik, o kadının müslüman olmasına sebep olabilir, hatta ailesinin bile müslüman olmasına sebep olabilir. Müslüman erkeğin, ehl-i kitab olan hanımına, müslüman olması için baskı yapması caiz değildir. Onun ibadetlerini, istediği gibi yapmasına mâni olmaya hakkı yoktur.

Bugün tayyibler (temiz ve pak nimetler) size helâl kılındı. Kendi­lerine kitab verilenlerin yiyeceği size helâl kılındığı gibi, sizin yiyece­ğiniz de onlara helâldir. Mü´minlerden hür ve iffetli kadınlarla, siz­den önce kendilerine kitab verilenlerden (hristiyanlardan ve yahu-dilerden) hür ve iffetli kadınlarla, zina yapmamış ve gizli dostlar edinmemiş olduğunuz halde mehirlerini vermek suretiyle (evlen­meniz) size helâl kılındı. . (Mâide/5)

Evli Olan Kadınlarla Nikâh Akdi Yapmak Haramdır

Evli kadınlarla nikâh akdi yapmak caiz değildir. Bu kadın kocası ölünceye veya boşanıncaya kadar onun ismetindedir. Ancak kocası öl­dükten veya boşandıktan, iddeti de bittikten sonra başka birisiyle evlen­mesi caiz olur.

Nikâhlı kadınlarla (evlenmeniz) de (size haram kılındı). (Nisa/24)

İddet Bekleyen Kadınlarla Evlenmek Haramdır

Bir kadın, ister boşanma iddeti, ister ölüm iddeti beklesin, iddeti bit­meden onunla evlenmek caiz değildir.

Müddeti (iddet bekleme süresi) sona erinceye kadar (kadınlarla) ni­kâh akdi yapmaya kalkışmayın. (Bakara/235)

Üç Talakla Boşanmış Kadın

Üç talakla boşanan bir kadın ilk kocasına, ancak kendisi ikinci bir koca ile şer´î bir şekilde evlendikten, ikinci koca tarafından rneşrû bir şekilde boşandıktan ve iddetini de tamamladıktan sonra tekrar varabilir.

Eğer (kocası üçüncü defa) yine boşarsa, ondan sonra kadın başka birisiyle (meşru bir şekilde) evlenmedikçe (ve ikinci koca tarafından da boşanıp iddetini tamamlamadıkça) birinci kocasına helâl olmaz. Eğer (yeni kocası) onu boşarsa, Allah´ın, sınırlarını gözeteceklerine inanıyorlarsa, tekrar birbirlerine varmalarında onlara herhangi bir gü­nah yoktur. Bunlar, bilen kimseler için Allah´ın açıklamış olduğu sınırlarıdır. (Bakara/230)

Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: "Rifaa´nın karısı Peygamber´e geldi ve ´Ben Rifaa´nın yanında idim. Rifaa beni boşadı ve (üç talak ile) boşamayı kat´ileştirdi. Sonra ben de Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendim. Fakat Abdurrahman´in erkeklik aleti şu elbise saçağı gibi (gevşek)tir* dedi. Rasûlullah tebessüm edip ´Sen tekrar eski kocan Rifaa´ya mı dönmek isti­yorsun? Hayır, sen ikinci kocan Abdurrahman´in balçığından, o da senin balcığınc´an tatmadıkça bu olmaz´ buyurdu".[24]

Hadîsin metninde geçen febette kelimesi testi demektir. Bu, kesin olarak boşamayı ifade eder. Elbisenin saçağı gibi ibaresi, cinsel kudretin yokluğundan kinayedir. Balçığından tatmadıkça ibaresi ise cinsî münase­bet zevkinden kinayedir.

Taaddüd-ü Zevcatın Hükmü, Meşruiyetinin Hikmeti Taaddüd-ü Zevcat (=çok evlilik) mubahtır.

Eğer yetim (kiz)lar(la evlendiğiniz takdirde onlar)a haksızlık yapmak­tan korkarsanız, hoşunuza giden (başka) kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. (Nisa/3)

Fakat bazen taaddüd-ü zevcat rnendub, bazen mekruh, bazen de haram olur. Bu hüküm, birden fazla evlenmek isteyen kişinin durumuna göre değişir.

A. Kişinin zevcesi onu iffetli kılmaya yeterli olmaz da ikinci bir kadına ihtiyaç duyarsa veya hanımı hasta ise veya çocuk doğurmuyorsa kocası da çocuk istiyorsa, bu durumda kişinin birden fazla evlenmesi mendub olur. Çünkü burada meşru bir maslahat bulunmaktadır. Sahabîlerin çoğu, birden fazla kadınla evlenmiştir.

B. Birden fazla kadınla evlenmek ihtiyaçtan değil de daha fazla zevk içinse veya kişi birden fazla kadın arasında adaletli davranama-yacaksa, bu durumda birden fazla evlenmek mekruh olur.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sana kuşku veren şeyi bırak, kuşku vermeyen şeyi al![25]

C. Birden fazla kadınla evlendiği takdirde aralarında adalet yapama­yacağından eminse veya fakir veya zayıf ise, bu durumda birden fazla kadın almak kişiye haram olur; zira burada başkasına zarar vermek söz-konusudur. Oysa Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Ne başkasına zarar vermek, ne de zarara uğramak vardır.[26]

Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında, (sevgide) adalet yapmaya güç yetiremezsiniz.

(Nisa/129)

Yani kalbinize hükmedip muhabbette eşit davranmanız gücünüzün dışında birşeydir. Ancak bu durum, zulme sebep olmamalıdır. .

Eğer (birden fazla olan) kadınlar arasında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tanesiyle veya sağ ellerinizin mâlik oldukları 1 (cariyeier)le yetinin! Doğru yoldan sapmamanız için nakikate en yakın olanı budur.

(Nisa/3)

Şu da bilinmelidir ki ikinci veya üçüncü bir kadınla nikâh yapılırsa bu akid sahih olur. Ancak kişi o akdin; muaşeret, mehir, nafaka ve ben­zeri vaciblerini yerine getirmek zorundadır. Kişinin kadına ihtiyacı olmasa da, zevk için fazla evlense de bu akid sahihtir. Hatta birden fazla evlenmek o kişiye fakirlik, zayıflık gibi birtakım sebeplerden ötürü haram olsa bile, bu, nikâhı bâtıl kılmaz. Ancak o kişi günahkâr olur.

Zevceler Arasında Adaleti Gözetmek

İslâm´ın kişiye farz kıldığı adalet; nafaka, mesken, geceleme, zevcele­rin haklarını yerine getirmek gibi hususlardaki adalettir. Kalbin birine diğerinden daha fazla muhabbet duyması ise adaletsizlik değildir. Bu, kadınlar arasında gözetilmesi gereken adaletin kapsamına girmez. Çünkü hiç kimse sevgi hususunda kalbine hükmedemez. Şu ayet de bu hususa işaret etmektedir:

Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında (sevgide) adalet yapmaya güç yetiremezsiniz. (Nisa/129)

Yani ne kadar isteseniz de kalbinize hükmedip zevceler arasında eşit bir şekilde muhabbet göstermeye gücünüz yetmez. Ancak bu meyliniz, sizi diğer kadına zulmetmeye itmemelidir.

Fakat nafaka, mesken, geceleme ve muaşerette adaleti gözetmek mümkündür. Birçok insan buna muvaffak olabilir. Hz. Peygambe." bu hususta şöyle buyurmuştur:

Allahım! Benim sahip olduğum yerde taksimata riayetim budur. Ancak senin gücünün yeteceği, benim gücümün yetmeyeceği şeylerde beni kınama![27]

Bu sevgi, kalbin meyline bağlı olan birşeydir. Hz. Peygamber, Hz. Aişe´yi diğer hanımlarından daha fazla severdi.

Taaddüd-ü Zevcat´ın Meşruiyetinin Hikmeti

İslâm, çok evliliği (^poligami) mubah kılmıştır. Çünkü birden fazla evlenmenin toplumun ıslahı açısından birtakım faydalan vardır. Bunları, ancak basiret erbabı idrak edebilir. Bunların bir kısmını . şöyle sıralayabiliriz:

A. Birden fazla evlenmenin mubah kıhnmasmdaki sebeplerden biri, tek kadın ile yetinemeyen kimselerin iffetlerini korumaktır. Çünkü bu me­yil, fıtrî birşeydir. Bu durumdaki kişilerin ikinci, üçüncü ve dördüncü bir kadın almalarına izin vermek, hem fertler, hem de toplum için daha ya­rarlıdır.

B. İslâm, şehvetine sahip olamayan kimselerin kadınların peşinden koşmalarına, gizli dost tutmalarına mâni olmak için birden fazla evliliği mubah kılmıştır. Çünkü buna izin verilmediği takdirde kadınlar, hak­larından mahrum edilmiş, nesebler karışmış, çocuklar baba şefkatinden mahrum kalmış olur. Oysa hakları ve şerefleri korunmuş olduğu halde ikinci zevce olmak, kocasız yaşamaktan veya başkasının metresi olmak­tan bin defa daha hayırlıdır. Çünkü metres olmak şekavet ve zillettir. Bu bakımdan İslâm´ın birden fazla evlenmeyi mubah kılmasının amacı, erkeği zinadan, kadını metres olmaktan ve birtakım çirkin hareketlere mâ­ruz kalmaktan, ümitsizlik ve şekavetten, toplumu da ahlâksızlıktan ve başıboşluktan korumaktır.

Taaddüd-ü Zevcat´ı Mubah Kılan Sebepler

Taaddüd-ü zevcat´ın meşru kılınmasının hikmeti apaçık ortadadır. Bunun mubah kılınmasını gerektiren birtakım nedenler bulunmaktadır:

1. Karısı hasta olan ve kadına ihtiyacı olan bir kişinin, zina edip di­nini, malını, sıhhatini tehlikeye atması mı veya zina etmemek için nefsine zulmetmesi mi yoksa meşru bir şekilde mehir ve nafakasını vererek ikinci bir kadınla evlenmesi mi daha iyidir? Hiç şüphesiz bu üçüncü durum hem kişiler, hem de toplum için daha iyi, daha faydalı ve daha temizdir.

2. Bugün savaşlar artmış,´ hayatın bir parçası olmuşlardır âdeta. Savaşlar nedeniyle erkekler eksilmektedirler veya çeşitli yaralar nedeniyle çirkinleşmiş, sakat kalmış, çalışamaz ve evlilik yapamaz duruma gelmişlerdir. Kadınların sayısı ise erkeklerin sayısından çok fazladır. Bu durumda erkeklerin tek kadınla evlenmesi binlerce kadının erkeğin koru­yuculuğundan mahrum kalması, yaşlanan kadınların kendilerine bakacak çocuktan mahrum kalmaları, kadınların metres hayatı veya fahişelik yap­maları daha mı iyi? Oysa bu kadınların meşru bir şekilde bir erkeğin ikinci, üçüncü veya dördüncü karısı olmaları daha iyi değil mi? Böyle durumlarda ´taaddüd-ü zevcat zaruri ve insanî birşeydir, mürüvvet ve gayret bunu gerektirir´ dersek, hakka ve mantığa zulmetmiş olur muyuz?

´Hz. Peygamber´in birden fazla evlenmesi insanî ve şerefli birşeydir´ dersek, vakıaya muhalefet etmiş sayılmayız. Çünkü o kadınların bazıları ailelerini terkederek hicret ettiler veya kocaları şehid olduğu için yalnız kaldılar veya kocalarından boşandıkları için çoluk-çocuklarıyla muhtaç duruma düştüler. Onların bu durumlarına vâkıf olan Hz. Peygamber,. on­larla evlenerek hayırlı bir koruyucu oldu. Ayrıca onları mü´minlerin an­nesi olma şerefine ve peygamberlerin efendisinin hayat arkadaşı olma mertebesine yükseltti.

Hristiyan Avrupa taaddüd-ü zevcat´ı yasaklamakla ne elde etti? Aileye hıyanet etmekten veya nefse azap etmekten başka ne elde edebilirdi ki?

3. Sevdiği bir kadınla evli olduğu halde çocuk doğuramayan o kadını boşamak mı veya erkeğe ikinci bir kadınla evlenme izni vermeye­rek onu çocuksuz ve mahzun bırakmak mı daha iyidir? Yoksa o erkeğe ikinci bir kadınla evlenme izni vermek, birinci hanıma da zulüm edilme­mesini emretmek mi daha iyidir?

4. Taaddüd-ü zevcat´tan mahrum bırakılan toplumlarda fesad daha fazladır. O toplumlarda aileye ihanet artmış, gizli dost edinmeler çoğalmıştır. Durum öyle bir hale gelmiş ki akıllı insanlar feryad ederek ta-addüd-ü zevcat´ın serbest bırakılmasını istiyorlar. Çünkü taaddüd-ü zev-cat, toplumsal ve ahlâkî hayatlarını mahveden kural ve kanunlarından daha uygun ve yararlıdır.

Bir Uyarı

Taaddüd-ü zevcat´ın mahiyetini bilmeyen bazı cahillerin yaptığı şeyler, İslâm´ın hüküm ve hikmetine nakısa teşkil etmezler. Bu cahillerin ahmaklıklarının mesuliyetini İslâm yüklenemez. Çünkü İslâm, taadddüd-ü zevcat´ı kötü muamele yapma aracı olması için mubah kılmamıştır. Onu toplumun korunması, ferdin gözetilmesi, rezaletlerin ortadan kaldırılması için mubah kılmıştır. Evet bütün bu nedenlerden ötürü ve şer´î şartlarla beraber taaddüd-ü zevcat´ı mubah kılmıştır; onu ahlâkî ve hukukî hükümlerle koruma altına almıştır. Bu bakımdan İslâm, insanların tüm ihtiyaçlarını içinde bulunduran bir laboratuara benzer. Her fert kendi ihtiyacına ve hastalığına uygun olan şeyi ondan alır. Biri çıkıp da ´Bu laboratuarın önemi azdır, içindekiler tüm fertlerin ihtiyacını karşıla­maya yetmiyor´ diyerek onu küçümsemeye kalkışırsa, bu mâkul olmaz. Yine o laboratuarın içindeki her ilacı herkese; ihtiyacı olmayanlara da mubah kılsak bu da mâkul olmaz.

Taaddüd-ü zevcat, İslâm düşmanlarının hoşuna gitmiyor diye, on­ların bozulmuş mizaçlarına uymuyor diye, şehvetlerine ters düşüyor diye, onu tenkid etmeye hakkımız yoktur. Onlar kendi ülkeleriyle birlikte yok olsunlar. Çünkü Allah onları ilahî hükmünün kapsamına almıştır.

Evliliğin Mukaddimeleri

Ailenin saadeti, çocukların iyi yetişmesi, evlilik hayatının sürekli ol­ması, eşlerin doğru seçim yapmalarına bağlıdır. Eşler birbirini seçerken geçici heveslere, geçici maslahatlara iltifat etmemelidirler. Saadet, ancak kalıcı esaslar üzerine bina edilirse mümkün olabilir. Evlilik ciddi bir iştir, birçok zorlukları ve yükümlülükleri vardır. Bu nedenle nikâh akdinden önce yapılması gereken birtakım vecibeler bulunmaktadır;

1. Eşlerde bulunması gereken birtakım özelliklerin, onlarda bulunup bulunmadığını araştırmak.

2. Adayların birbirlerini görmeleri gerekir.

3- Hitbe (istemek).

Evlenmeye Aday Olan Erkek ve Kadında Bulunması Uygun Olan Özellikleri Araştırmak

İslâm, evlenmeye aday olan erkek ye kadında bulunması gereken birtakım özelliklerin araştırılmasını istemiştir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

a. Dindar ve güzel ahlâklı olmak.

Bu lıususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kişi siz(in aileniz)den bir kadına talip olursa onu evlendirin (talip olduğu kadını ona verin)! Şayet yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesad olur.[28]

Kadın dört meziyeti için nikâh olunur: Malı için, soyu-için, güzelliği için, dindarlığı için. Sen (bunlardan) dindar olanı ele geçirmeye bak, (böyle yapmazsan) fakirliğe düşersin.[29]

Hadîs metninde geçen terebet yedâke ibaresi ´fakirliğe düşmek´ an­lamındadır. Bu ibare, Araplar tarafından darb-ı mesel olarak kullanılır. Hadîste geçen din ve ahlâk´tan maksat ise ibadetleri yapmak, salih amel­ler işlemek, haramlardan uzak durmak ve kadının haklarını yerine getir­mektir.

Dindar ve Ahlâklı Kadının, Diğer Kadınlara Üstün Tutulmasının Hikmeti

Din, zaman geçtikte kuvvetlenir, ahlâk ile din birbirini takip edip ta­mamlar, hayat tecrübesiyle beraber dosdoğru giderler. Bu bakımdan ev­lenecek erkek ve kadının, birbirlerinde ahlâk ve dindarlık vasıflarını ara­maları, onların sevgi ve muhabbetlerinin devamlılığı için teminattır.

Bunlardan çıkan sonuca göre, insan soy-sop´tan ötürü bir kadını veya erkeği tercih etmekten kaçınmalıdır. Eğer bir kızda veya bir erkekte dindarlık vasfı bulunursa, bu haslet tek başına diğer meziyetlerden daha üstündür. Ancak tüm meziyetler aynı kişide toplanırsa, bu, nûr üzerine nûr olur.

Eşlerin Soyları

n mânâsı, kişinin aslının güzel olmasıdır. Yukarıda naklettiğimiz hadîste ´kadının meziyetlerinden biri de soylu olmasıdır´ ibaresi geçmişti.

Kadında soy arandığı gibi, erkekte de aranmalıdır. Çünkü evlilik ha­yatının sürekli olmasını sağlayan etkenlerden biri de soydur. Soy, güzel geçinmeye yol açar. Soylu kimse, sevdiğinde keremli olur, nefret ettiğinde ise zulmetmez.

Eşler Arasında Çok Yakın Bir Akrabalık Olmamalıdır

İmam Şafii, en yakın akrabalarla evlenilmemesini tavsiye etmiştir. Zenzanî İmam Şafii´nin bu kavlini şöyle açıklamaktadır: ´Bunun sebebi, kabilelerin evlilik yoluyla birleşip yardımlaşmalarına yol açmaktır. Çünkü akrabalar arasında evlilik olmasa da onlar birbirlerine yardım ederler´.

Nitekim şöyle bir rivayet vardır: ´Çok yakın akrabalarla evlenmeyin; zira çocuk zayıf doğar´. Bunun nedeni, yakın akrabaların birbirlerine olan şehvetlerinin -yabancılara oranla- zayıf olmasıdır.1

Hz. Peygamber´in kızını Hz. Ali´ye vermesi, bu hükmün yanlışlığını göstermez. Hz. Peygamber, bunun caiz olduğunu belirtmek için böyle yapmıştır. Üstelik Hz. Ali ile Hz. Fatıma arasında çok yakın bir akrabalık yoktur. Çünkü Hz. Fatıma, Hz. Ali´nin amcasının oğlu olan Hz. Muhammed´in kızıdır.

Erkek ve Kadının Birbirine Denk Olması (-Kefâet)

Buradaki denklik (=kefâet)ten maksat, erkekle kadının birçok yönden birbirlerine benzemeleridir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

A. Din ve salahta denk olmak.

Fasık bir erkek, saliha bir kadına denk değildir.

Şİrbinî, bunu Nevevî´nin Minhac adlı eserine yazdığı şerhte zikretmiş ve fakat İbn Salah bu hadîsin mutemed bir aslına ra-dayamadığını söylemiştir. (İbn Esir, en-Nihaye fi

Garib´il-Hadîs ve´1-Eser) öyle ise mü´min olan kimse, fasık olan kimse gibi midir? Elbette bunlar eşit olamazlar. (Secde/18)

B. İşleri denk olmalıdır.

Süpürgecilik, haccamlık, çobanlık, hamam işçiliği gibi çirkin bir işte çalışan kimse, âlim, fazıl, tacir bir kimsenin kızına denk değildir.

C. Nikâhın feshedilmesinde sebep olan yapılardan uzak olmak.

Eğer bir kişide delilik, alaca hastalığı varsa, sağlıklı bir kadına denk olamaz. Evlilikteki denklik, kadın ve kadının velileri açısındandır. Kadınla erkeğin denk olması, nikâhın sıhhatinin şartlarından değildir, fakat kadından ve kadının velilerinden ayıbı defetmek için aranan bir husustur. Ayrıca çiftler arasındaki hayatın sağlam ve sürekli olmasının da teminatıdır.

Eşlerin hayat tarzları ve maddî durumları birbirine yakın olmalıdır ki evlilikleri kalıcı olabilsin. Eşlerden biri diğerini eski alışkanlıklarını terket-meye veya değiştirmeye zorlayamaz.

. Kadın veya kadının vel;´eri, denk olma hakkını düşürebilir. Kadının velisi, kadının da rızasını alarak onu, dengi olmayan bir erkekle evlendi-rirse, nikâh sahih olur. Çünkü denklik kadının ve kadının velilerinin hakkıdır. Onlar bu haklarından vazgeçerlerse, hiç kimse müdahale ede­mez. Hz. Peygamber, sözüyle evlilikte denkliği gözetmeyi tavsiye etmiştir:

Nutfeleriniz (menileriniz) için hayırlı birini seçin. Kızlarınızı dengi olanlara verin, oğullarınıza da dengi olan kızlar alın.[30]

Bakire Bir Kadınla Evlenmek

Bakirelik, daha önce başından evlilik geçmemiş kaçlının sıfatıdır. Hz. Peygamber, bakire bir kadının tercih edilmesini tavsiye etmekte ve bunun nedenini şöyle açıklamaktadır:

Bakire kızlarla evlenin. Çünkü onların ağızları daha tatlı, rahimleri daha verimlidir ve onlar daha kanaatkardırlar.[31]

Hadîsteki ´ağızları daha tatlı´ ibaresi, onların yumuşak ve güzel konuşmalarından, dillerine hâkim olmalarından, kocalarına karşı kaba davranmamalarından kinayedir. Çünkü bu hasletler, kan-koca arasındaki mutluluğun teminatıdır.

Cabir b. Abdullah şöyle rivayet etmiştir: "(Babam) Abdullah öldü. Geriye dokuz (yahut yedi) kız bıraktı. Ben de dul bir kadınla evlendim. Rasûlullah bana ´Ey Cabir! Evlendin mi?1 diye sordu. Ben de ´Evet, ev­lendim´ dedim. Rasûlullah ´Kız mı yoksa dul mu?´ dedi. Ben ´Dul, ey Allah´ın Rasûlü!´ diye cevap verdim. Hz. Peygamber ´Kendisiyle oynaşa­cağın ve seninle oynaşacak (yahut güldüreceğin ve seni güldürecek) bir kızla evlenseydin ya?´ buyurdu. Ben de kendisine ´Babam Abdullah (Uhud´da şehîden) öldü. Geriye dokuz (yahut yedi) tane kız bıraktı. Doğrusu ben de bunların arasına kendileri gibi bir kız getirmeyi hoş görmedim de, onların işlerini görecek ve onları terbiye edecek bir kadın­la evlenmeyi (daha) hayırlı buldum´ dedim. Rasûlullah ´Febârekallah leke (=Allah eşini sana mübarek eylesin)!´ buyurdu".[32]

Erkeğin de bakir olması müstehabdır. Çünkü nefisler, ülfiyet ettikleri kimse ile ünsiyet peydah etmek üzere yaratılmışlardır.

? Doğurgan Bir Kadınla Evlenmek

Bir kadının doğurgan olduğu, annesine, teyzesine, halasına ve diğer yakın akrabalarına bakılarak anlaşılır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Sevimli ve doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm.[33]

Kendisiyle Evlenilecek Kızı Görmek

İslâm, evlenecek erkeğe, evlenmek istediği kızı görmesini tavsiye etmiştir. Bu hususta kimseden izin alması gerekmez. Burada şeriatın iz­niyle iktifa edilir. Bu şekilde bakmak, amacın tahakkuk etmesine daha uygundur.

Damat adayı, isteyeceği kıza ihtiyaç olduğunda tekrar tekrar bakabi­lir. Çünkü bu, kızı iyice görmesini, evlendikten sonra pişman olmamasını sağlar. Çünkü bir defa görmek genellikle yeterli olmaz.

Bir kadına talip olan Mugire b. Şûbe´ye, Hz, Peygamber şöyle bu­yurmuştur:

O kadını gör! Çünkü görmek, aranızdaki izdivacın başarılı olmasını daha iyi sağlar.[34]

Sehl b. Sa´d şöyle rivayet etmiştir: "Rasûlullah´a bir kadın geldi ve ´Ey Allah´ın Rasûlü! Ben nefsimi (kadınlık kıymetimi mehirsiz olarak) sana hibe etmek için geldim´ dedi. Rasûlullah kadına doğru baktı ve bakışını yükseltip alçalttıktan sonra başını aşağıya indirdi".[35]

Hadîste geçen ´Ben nefsimi sana hibe etmek için geldim1 sözünden maksat, evlilik işimi sana havale ediyorum, ister mehirsiz olarak beni al, ister münasip gördüğün kişiye nikâhla demektir. Bu söz üzerine Hz. Peygamber ona dikkatlice baktı, sonra başını öne eğdi ve bir daha bak­madı.

Ebu Hüreyre şöyle rivayet etmiştir; "Ben Peygamber´in yanında idim.

- O sırada bir kimse geldi ve Ensar´dan bir kadınla evlenmek istediğini

Peygamber´e haber verdi. Rasûlullah ona ´O kadına baktın mı?´ diye

sordu. O zat ´Hayır bakmadım´ dedi. Rasûlullah ´Öyleyse git ve o kadını

gör. Çünkü Ensar´ın gözlerinde birşey (küçüklük) vardır´ buyurdu".[36]

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Biriniz bir kadınla evlenmek istiyorsa ona bakmasında bir beis yok­tur. O kadın bundan haberdar olmasa bile ona bakabilirsiniz.[37]

Kendisine talip olunan kadın da talip olan erkeğe bakabilir. Bakmak, evlendikten sonra pişman olmamayı sağlar. Çünkü hem erkek, hem de kadın bu bakmak sayesinde birbirlerinin beğendikleri ve beğenmedikleri yerlerini görebilirler.

Bakmanın Sınırı

Bir kadına talip olan kişi o kadının yüzüne ve ellerine bakabilir. Çünkü bunlar, Allah´ın Kitabı´nda işaret ettiği zînet yerleridir:

.. Ancak bunlardan (zînetlerden) görünmesi zaruri olan (yüz ve eller) müstesna.

(NÛr/31)

Sadece yüz ve ellere bakmakla.yetinmenin sebebi, yüzün güzelliğe, ellerin de bedene delâlet etmesidir. Talip olduğu kadına bakma imkânı olmayan kişi, ona bakıp kendisine tarif edecek bir kadın göndermelidir. Çünkü Hz. Peygamber, evlenmek istediğ- bir kadına bakmak için Ümmü Seleme´yi göndererek, ondan o kadının topuklarına ve bedenindeki koku çıkan yerlerine bakmasını istemiştir.[38]

Bu hadîsten anlaşıldığına göre talip olunan kadına bakmak için bir kadın göndermek, kendisinin bakmasından daha fazla şey öğretir.

Yabancı Bir Erkeğin Kadına Bakmasının Hükmü

Âkil-bâliğ olan kişinin ihtiyar da olsa, cinsî münasebet gücünden yoksun da olsa yabancı bir kadına bakması haramdır. Buluğ çağına yaklaşan için de hüküm böyledir. Yabancı kadının da yaşlı bile olsa, bir erkeğe bakması haramdır. Fitne çıkma ihtimali olmasa dahi böyledir. Mezhebimizin sahjh görüşü budur.

(Ey Rasülüm!) Mü´min erkeklere (ve mü´min kadınlara), gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle.

(NÛr/3O-3D " .

Ümmü Seleme şöyle rivayet etmiştir: "Meymune ile birlikte Rasülullah´m yanında iken Abdullah b. Ümm-i Mektum gelerek Hz. Peygamber´in yanına girdi. Bu hâdise, bize örtünme emri geldikten sonra idi. Rasûlullah ;Ondan kaçın´ buyurdu. Bunun üzerine ´Ey Allah´ın Rasûlü! O âmâ değil mi? Nasıl olsa bizi göremez ve tanıyamaz´ dedim. Hz. Peygamber ´Siz de kör müsünüz, siz onu görmüyor musunuz?´ bu­yurdu".[39]

Kadına bakmak haram olunca, dokunmak evveliyetle haram olur. Çünkü dokunmak, şehveti harekete geçirme hususunda bakmaktan daha etkilidir. Şehveti kabartmayan kız çocuğuna veya erkek çocuğuna bakmak haram değildir. Ancak onların tenasül organlarına bakmak haramdır.

Mahremlere Bakmak

Erkek, mahremi olan kadınların diz kapaklanyla göbeği arası hariç vücudunun diğer yerlerine bakabilir. Kadın da mahremi olan erkeklerin, diz kapaklarıyla göbek arası hariç diğer yerlerine bakabilir.

Yabancı Kadına Bakmanın Mubah Olması

İhtiyaç olmadığında yabancı bir kadına bakmak veya dokunmak ha­ramdır. Ancak zaruret bulunduğu takdirde bakmak veya dokunmak mu­bahtır. Zikredeceğimiz şu durumlarda yabancı bir kadına veya erkeğe bakmak ve dokunmak mubahtır:

1. Tedavi esnasında

Eğer tedavi için bile bakmak veya dokunmak haram olsaydı, hayat zorlaşırdı. Oysa İslâm, kolaylık dinidir.

Size dinde güçlük kılmadı.

(Hac/78) ´

Bu bakımdan bakılması zaruri olan kısımlara bakmakta bir sakınca yoktur.

Cabir´den şöyle rivayet edilmiştir: "Ümmü Seleme, kan aldırmak hu­susunda Rasûlullah´tan izin istedi. Peygamber de Ebu Taybe adındaki haccama, Ümmü Seleme´ye hacamat yapmasını emretti".[40]

Zaruret varsa, erkek doktor kadınları tedavi edebiiir. Erkek doktor bulunmadığı takdirde kadın doktor da erkek hastayı tedavi edebilir. Fakat erkek, kadının yanında ancak mahremi varken onu tedavi edebilir. Müslüman bir doktor bulunduğu zaman, başka bir doktora gidilmez.

2. Alışveriş esnasında

Eğer alış-veriş esnasında bakmayı gerektiren birşey olursa kadınlara bakılabilir.

3- Şahitlik esnasında

Şahitlik esnasında erkek kadına, kadın da erkeğe bakabilir. Çünkü kimin kime şahitlik ettiğini bilmek ancak bakmakla mümkün olur.

4. Ders esnasında

, Öğrenilmesi farz olan konularda ders veren erkek, ders verdiği kadına bakabilir. Öğrenilmesi mendub olan konularda da bakabilir. Çünkü burada meşrû bir fayda sözkonusudur. Hitbe (=îstemek)

Hitbe araştırma yapılıp karar verildikten sonra, kadını da gördükten sonra, kadını velisinden istemektir.

İstemenin Helâl ve Haram Olduğu Zamanlar

1. Kadın evli değilse, iddet beklemiyorsa ve diğer şer´î engeller yoksa, ona talip olmak helâldir.

2. Kocasının vefatından veya boşanmadan ötürü iddet bekleyen kadına, açıkça evlenme teklifi yapılmaz. Ancak ima yoluyla teklif yapılabilir.

İddetini bekleyen kadınlara üstükapah bir şekilde evlenme teklif et­menizde veya kalbinizden (onlarla evlenmeyi) geçirmenizde sizin için bir günah yoktur. Allah sizin onları anacağınızı bilir. Sakın on­larla gizlice anlaşmaya çalışmayın! Ancak onlara normal söz söyle­meniz müstesna! İddeti sona erinceye kadar nikâh akdi yapmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah şüphesiz içinizde olanı bilir. O halde

ö´ndan sakının ve bilin ki Allah şüphesiz çokça bağışlayandır ve halimdir.

(Bafcara/235)

3. Birinci ve ikinci maddelerde zikrettiğimiz şartların dışında, hiçbir şekilde evlenme teklifi yapılmamalıdır; zira haramdır. Kendisiyle evlenil-mesi ebediyyen haram olan ve kendisiyle evlenilmesi geçici olarak haram olan kadınlara da evlenme teklifi yapmak haramdır. Ric´î talaktan ötürü iddet bekleyen kadına da ister ima yoluyla, ister açıktan olsun, evlenme teklifinde bulunmak haramdır. Çünkü bu kadın henüz . başkasının hanımı hükmündedir; kocası tekrar ona dönme hakkına sahiptir.

Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız süresi beklerler. Eğer Allah´a ve ahiret gününe inanıyorlarsa, Allah´ın rahimlerinde ya­rattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir. İddet süresi içinde ko­caları, arayı düzeltmek istemeleri durumunda, onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde (meşrû) hak­lan olduğu gibi, kadınların da onlar üzerinde hakları vardır Ancak erkeklerin kadınlardan bir üstün derecesi vardır. Allah herşeye gücü yeten ve herşeyi yerli yerince yapandır.

(Bakara/228)

Açıktan Evlenme Teklif Etmek

Açıkça evlenme teklif etmek, kesinlik ifade eden bir sözle olur. Meselâ ´Ben seni nikahlamak istiyorum´ veya ´İddetir bitikten sonra se­ninle evlenmek istiyorum1 gibi ifadelerle yapılır.

İma Yoluyla Evlenme Teklifinde Bulunmak

İma yoluyla evlenme teklif etmek, kesinlik ifade etmeyen bir söz ile olur. Meselâ iddet bekleyen bir kadına csen güzelsin´ veya ´seni isteyen çok olur´ veya ´senin benzerin nerede vardır´ gibi ifadelerle yapılır.

Başkasının Evlenme Teklif Ettiği Kadına Evlenme Teklif Etmek

Bir erkeğin evlenme teklif edip de söz kestiği kadına, başka bir erkeğin evlenme teklifinde bulunması haramdır. Bu, ancak söz alan kişi vazgeçtiğini bildirdiğinde olur.

Fakat evleme teklifinde bulunan kişiye kabul veya red cevabı veril-memişse, başka bir kişinin aynı kadına evlenme teklifinde bulunması ni­kâhı bâtıl hâle getiren bir haram değildir. Ancak bu, günahkârlığa sebep olan bir haramdır. Bunun delili şu hadîstir:

Hiç kimse kardeşinin evlenme sözleşmesi üzerine, bir evlenme sözleşmesine kalkışmasın. Ancak o kimsenin kendisine izin vermesi hâli müstesnadır.[41]

Damat ve Gelin Namzedi Olanlar Hakkında Araştırma Yapanlara Doğru Bilgi Vermek

Damat veya gelin namzedi olan kişi hakkında araştırma yapan kişilere, onlann istişare ettiği kişilerin kendi bildikleri şeyleri söylemeleri vacibdir. Böylece pişman olacağı birisiyle evlenmekten kurtulma şansı olur. Ayrıca bu, gıybet sayılmaz, müslümana nasihat sayılır. Eğer o kişinin kusurlarını söylemeden, ondan vazgeçirme İmkânı varsa o kusurlar söylenmez. Meselâ kişiye (bu kişi sana uygun değildir´ gibi sözlerle ikna oluyorsa, kusurlarını söylememek gerekir.

Fatıma binti Kays şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Peygamber´e, Ebu Cehm ile Muaviye b. Ebî Süfyan´ın benimle evlenmek istediklerini söyledim, Rasûlullah ´Ebu Cehm, omuzundan asayı indirmeyen bir adamdır. Muaviye ise son derece fakirdir, hiç malı yoktur. Sen Usame b. Zeyd ile evlen´ buyurdu. Ben ondan hoşlanmadım. Sonra Rasûlullah yine ´Usame ile evlen´ buyurdu. Bunun üzerine ben onunla nikahlandım. Allah Teâlâ bu nikâhta bir hayır halketti ve ben de bundan çok memmun kaldım".[42]

Kadının Velisinin Kadını Salih Kimselere Teklif Etmesi

Kadının velisinin, kadını salih kimselere teklif etmesi sünnettir. Bu Hz. Şuayb´m sünnetidir. Hz. Şuayb kızını Hz. Musa´ya teklif etmiştir; Allah Teâlâ onların kıssasını şöyle hikaye etmiştir:

O kadınlardan (Şuayb´ın kızlarından) biri ´Ey baba! Bunu (Musa´yı çoban olarak) ücretle tut. Çünkü o ücretle tutacağın kimselerin en iyisi ve en emniyetli olanıdır´ dedi. Babalan (Musa´ya) ´Bana kendini sekiz sene kiralaman şartıyla bu iki kızımdan birini sana nikâh etmek istiyorum. Şayet (kendiliğinden) on seneyi tamamlarsan bu da senin (bir iyiliğin) olmuş olur. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşâallah beni salih kimselerden bulacaksın´ dedi. (Kasas/26-27)

Ayrıca bu, Hz. Ömer´in fiiline de uymaktır. Hz. Ömer de kızı Hafsa´yı önce Hz. Osman´a, sonra Hz. Ebubekir´e teklif etmiş ve fakat sonunda Hafsa ile Hz. Peygamber evlenmiştir.

Kız îstemenin Sünnetleri

Damat adayının veya vekilinin kız istemeden önce bir hutbe okuması müstehabdır. Bu hutbeye Allah´a hamdederek başlanmalı, Hz. Peygamber´e salât ve selâm okuyarak devam edilmelidir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah´a hamdetmeden başlanan her şanlı iş bereketsizdir.[43]

Daha sonra salah ve takva tavsiye etmeli, sonra da ziyaretinin asıl sebebi olan şeyi ´kerimeniz falanı, filanca için istemeye gel .ik´ diyerek belirtmelidir.

Kızın velisinin de bir hutbe irad etmesi müstehab